Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Radyo Televizyon Üst Kurulu'nun yaptırdığı iki araştırmanın sonuçları kıyaslandığında bile ülkemizde televizyon izleme sürelerinin azaldığı görülecektir. İkizlerden sonra bu sonbahar ile birlikte televizyon izlemeyenler kervanına katılan birisi olarak bu süreci yakından izliyorum. Bundan 10 yıl önce televizyonda tartışma programları ve haberler dışında bir şey izlemez, iş yerinde yapılan dizi sohbetlerine katıl(a)mazdım. Bundan 5 yıl önce, dönemin tüm dizilerinin sıkı takipçisi olmuş ve bundan ötürü büyük huzursuzluk duymaya başlamıştım. Bu kez iş yerindeki dizi sohbetlerine gönül rahatlığı ile katılmaya başlamıştım. Etrafımda televizyon izlemediğini, hatta evinde televizyonu olmadığını ileri sürüp geçen akşamki dizinin yorumlarına hararetle dahil olanları görüp epey eğlendiğimi hatılıyorum. Ne anlatacaktım, laf nereye geldi. Efendim konumuz ev içi eğlence ekipmanlarının yenilerinden (belki de benim yeni fark ettiklerimden :) medya oynatıcısı.
Televizyonun, değiştirilemeyen yayın akışına mahkum kalmak istemeyen yeni nesil izleyici farklı arayışlara giriyor. Bu arayışların sonuçlarından birisi çeşitli internet sitelerinden indirilen dizi ve filmleri seyretmek. Bir diğeri youtube benzeri online video paylaşım sitelerinde gezinmek. İnternetten indirilen filmler ve diziler çeşitli formatlarda olabiliyor. Bu farklı formatları oynatmak için bilgisayar kullanmak pek pratik değil. Pratik olmayışının en önemli nedeni, özellikle masaüstü bilgisayarların fazlasıyla rahatsız edici fan gürültüsü. İşte medya oynatıcıları bu noktada devreye giriyor.
Kimi medya oynatıcıları ağ bağlantı girişine de sahip. Kimileri doğrudan kablosuz ağlara bağlanabiliyor. Ağa kablolu ve/veya kablosuz bağlanma özelliğine sahip medya oynatıcıları ile internetteki videoları izleyebiliyorsunuz. Torrentlerden film, dizi indirebiliyorsunuz. Medya oynatıcılarının tümünde olmasa bile bir bölümünde sabit disk var. Sabit disklerinin boyutları 1000 GB (Terabyte) mertebesinde. Bu büyük diskleri sayesinde ev içi eğlencenin saklama kabı olarak da kullanılabiliyorlar. Tümünde USB bağlantısı oluyor. Bu bağlantı kullanılarak, kendi üzerinde sabit diski olmayanlara, harici disk ünitesi takılabiliyor. Gene kimilerinin DLNA uyumlu olduğunu söyleyip, DLNA ne ola ki diye soranlara eski bir yazımı adres göstereyim. 2007 yılının Mart ayında yazmışım DLNA ile ilgili yazıyı ve yazının bitiş cümlesi şöyle: 'Ev içindeki eğlenceyi arttırmaya yönelik önemli bir girişim olan DLNA'in adını ileride daha sık duyacağız'. 2010'u uğurlamaya yavaş yavaş hazırlanırken elektronik marketlerinde LCD ve LED televizyonların bir çoğunda DLNA uyumluluk logosu görülüyor.
Ev içi eğlencenin gelecekte nasıl olacağı, televizyonun bu gelecekte nerede olacağı şimdilerde çok tartışılıyor. Kesin olan ise bugün akışını değiştiremediğimiz klasik televizyon yayının ömrünün fazla uzun olmadığı. Televizyon sektöründe çalışanlar kaygılanmasın. Artık slogan haline gelmiş bir söz var sektörde: Content is the KING. Dilimizde ifade edersek: İçerik KRALdır.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.