Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı hayatımda hep çağrışımlar yapmıştır. Belki de çocukken, duvarlara vuran ağaç gölgelerinin hareketini izlerken hissettiğim o ilk hayranlıktan geliyor bu bağlantı. Sanki ışık ve karanlık bir oyun içinde, birbirlerini tanımalı ve anlama çabalarında buluşuyordu. Her gölge, farklı bir hikâye anlatır gibiydi; bazen bir huzur hissi, bazen de derin bir merak uyandırırdı. Bir düzlemde sessizce var olan bu gölgeler aslında görmediğimiz gerçeklerin yansıması mı? Belki de gölgelerin bu kadar etkileyici olmasının sebebi, tam olarak biçimlendirilmiş olmamaları; bize alan bırakmalarıdır. Tıpkı hayatın kendisi gibi: Belirsizliklerle dolu ama bir o kadar da anlamı bırakılmış. Bir de fotoğraf çekmeyi sevdiğim zamanları hatırlıyorum. En iyi kareleri hep gölgele...
Sokaklar yere düşmüş yaprakların oluşturduğu tepelerden geçit vermez oldu. Ağaçlarda sararmaya direnen yeşiller olsa bile artık onların da fazla zamanı kalmadı. Bir kaç güne kalmaz onlar da arkadaşlarının yanında yerlerini alırlar. Cam arkasında ısıtan güneşli günler, Tarkan'ın şarkısındaki kış güneşi artık. Cam arkasında ısıtsa bile havayı ısıtacak kadar güçlü değil. Kış yaklaşıyor. Eskiden hüzün veren sarı sonbahara bu sene ilk baharın müjdecisi olarak bakıyorum. Öyle ya, sonbaharın ardından gelecek kış, arkası tekrar bahar.
renkler çok güzel. Sokağın ikiyanında ağaç olayı. işte en sevdiğim şey.
YanıtlaSilarzu
fotografta daha bir güzel görünüyor, çerçeveden sanırım. gerçek hali böyle görünmüyor. belki de şu meşhur bakmak ile görmek arasındaki farktandır :)
YanıtlaSil