Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Yol notları ile başlayan yazı dizim :) Santiago'da tuttuğum kısa notlarla nihayete eriyor. Yazının sonuna picasa'daki sayfamda yer alan fotografların bir kısmını ekledim. Fark ettim ki picasadaki fotograflara pek bakan olmuyor.
9 Ekim 2008, saat:04.30
Santiago, otel
Dün sabah Şili'ye ulaştık. Uçaktan inmeye yakın Şili'de oturumu olmayanlara doldurmaları için 2 form verdiler. Şili'ye yaş ve kuru meyve, toprak, topraklı bitki, tohum, hayvan sokmak yasakmış. Ankara'dan taşıdğımız (yolda yenir düşüncesi ile) elmalarımızı ve bir kaç kuru meyvamızı atmak zorunda kaldık. Sanırım hastalıktan, ürünlerinin genetik özelliklerinin bozulmasından endişe ediliyorlar. Sorunsuz pasaport kontrolünün ardından, sisli ve soğuk Santiago sabahına merhaba dedik. 100 USD karşılığı 56500 Şili pezosu alarak ilk para bozdurma işlemini gerçekleştirmiş olduk.
Havaalanından şehre oldukça eski Nissan marka bir taksiyle ulaştık. Büyük olasılıkla normalde vermemiz gerekenin 2 katına yakın para verdik. İşin doğrusu yol o kadar yormuştu ki bir an önce otele ulaşmak istiyordum. Otelimiz Inter Continental, İstanbul'un Levent semtine benzettiğim bir bölgede, Vitacura caddesi üzerinde. Rio Mapocho nehrine yakın. Kent merkezi olarak düşünebilecek Plaza de Armas'a metroyla kısa sürede ulaşılıyor. Otelin bulunduğu bölge Providencia olarak adlandırılıyor.
9 Ekim 2008, saat:13.50
Santiago, Otel
Mondera sarayı, Salvador Allende heykeli, Amerika tarihi müzesi gezilerini tamamladık. Santiago'daki ikinci günümüze Museo Chileno de Arte Procolombino müzesini ziyaretle başladık. Otelde yaptığımız doyurucu, bol taze sıkılmış meyva suları sonrası (çilek, ananas, portakal suları) Allende'nin devrildiği darbe sırasında son canlı görüntülendiği bina olan La Moneda sarayının ve Plasa de Armas ile Mercado Central'in fotograflarını çektikten sonra otele döndük. Öğlen yemeği olarak somonlu salata (2.300$) ile peynirli sandeviç (1.100$) yedim.
Şili'de sebze ve meyva bol, taze ve hesaplı. Büyük marketlerde taze fasülye, kuş konmaz, portakal, elma, muz, ananas, papaya gibi bir sürü tanıdık gördük.
Sokaklarda bir şeyler sorduklarımızın çok azı İngilizce biliyor. Bilen az sayıdakiler konuşmaya çok hevesli. Avrupa'yı merak ediyorlar rastladıklarımız. Birisi Avrupa'nın trenlerine takılmış. Döne döne sordu İtalya'dan İstanbul'a trenle gidilir mi diye. Şili'de tren yok denecek kadar az. Gelişmiş otobüs servisi kullanılıyor tren yerine. Valparaiso ile Santiago arası 10-15 dakikada bir otobüs var. Hava sıcak. Güney yarı kürede olduğumuz için ekim, ilkbaharın ikinci ayı. Bizim nisana denk geliyor. Özellikle öğlen saatlerinde epey ısıtıyor güneş.
santiago'da sokaklarda rastladığımız insanlar Avrupa'nın zengin başkentlerinde karşılaştıklarımızın aksine bakımlı ve şık değiller. Avrupa kentlerinde hiç rastlamadığımız ayakkabı boyacıları var sokaklarda. Marketler, küçük olanlar, Türkiye'deki gibi işliyor. Satın almak istediğiniz malı tezgahtardan istiyorsunuz. Size bir fişe fiyatını yazıp veriyor. Bu fişle kasada ödeme yapıp, ödendi damgazı bastırıyorsunuz. Sonra tezgahtardan alacağınızı alıyorsunuz.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.