Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Dün yayınlamaya başladığım 2008 tarihli notların bugün sıra ikincisinde. Bu kez Paris - Santiago arasındaki 14 saat süren uçak yolculuğu sırasında tuttuğum notlar var. Notları tutarken bir gün bloguma taşırım diye düşünerek, olabildiğince bilgilendirici şekilde olmalarına dikkat etmiştim. Umarım birilerinin işine yarar.
7 Ekim 2008 saat:23 / Paris
Bu kez Paris saatiyle 23. Bizim saatimizle 24. Santiago'ya gideceğimiz Boeing 777-200 uçağına bindik. Paris Charles de Gaulle Havaalanı oldukça büyük terminal binasına (binalarına demek daha doğru belki de) sahip. 2E terminaline geldi İstanbul'dan bindiğimiz uçak. Biniş kartını koydukları zarfı inceleyince, Paris'te kısa bir tren yolculuğu yapmamız gerektiğini görmüştüm. Aynı terminal binasının içerisinde kapıların bir bölümüne otomatik giden trenle ulaşılabiliyordu.
Zor olmayan bir aramadan sonra uçağımızın kalkacağı E70 kapısını bulduk. Bu arada Paris hediyelik eşyaları, parfüm, makyaj malzemeleri alkol ve sigara ile Virgin müziğin satış mağazasının da bulunduğu küçük bir free-shop bölgesinde mola.
Terminal binasında Play Station 3 konsolları konulmuş sağlı sollu. Ücretsiz oynayabiliyorsunuz. Motor ve araba yarışı gözüme çarpan oyunlardı.
Bu notları alırken 48 K ve L nolu koltuklarımızda ki uçağın en arka sırasında yer alıyor. bu iki koltuk, 14 saat kadar sürecek uçağımızda (kaptanın az önce yaptığı anonsa göre 13 saat 40 dakika) yerimizi aldık. Hareket etmeyi bekliyoruz. Uçuş boyunca eminim ki bir çok kez birlikte olacağız.
8 Ekim 2008 saat:08.15 / Atlas Okyanusu üzeri
Türkiye saatiyle sabah çoktan ışıdı. Santiago'ya 6 saat kadar yolumuz kaldı. Yani yaklaşık 8 saattir havadayız. Uçağın en arka sırasında oturduğumuz için akşam yemeği servisini de en son alanlardan olduk. İstanbul - Paris uçuşunda seçenek yoktu. Bu kez 2 ana yemekten birisini seçme olanağımız vardı. Patlıcanlı ve pirinçli (pilav gibi pişmiş) dana eti ile makarna arasında tercih yaptık. Ben et yemeğinden aldım. Lezzetli iyi pişmiş ve doyurucuydu. Yemekle birlikte şampanya içtim. Alkolsüz içeceklerin yanı sıra şarap, bira da sunuluyordu. Her koltuğun arkasında (sanırım 8 inçlik) ekran var. Ekran dokunmatik. Ana menüde Sinema ve TV, Oyunlar, Müzik, Butik Komedi (Çizgi Film), Bilgi Ekranı, Anket var. Toplam 9 seçenek var aslında. Bunlardan bir tanesinde 'Not Available' yazıyor. Bir tanesi de menüyü İngilizce ile Fransızca arasında değiştiriyor.
Bilgi ekranına baktığımda okyanus üzerindeki yolculuğumuzun kısa bir süre sonra biteceğini ve sanırım Brezilya toprakları üzerinde uçmaya başlayacağımızı görüyorum. Şu an Santiago'da saat 01.30'muş. Ankara'da 08.30 oldu demek ki. 890 km/saat hızla hareket ediyoruz ve Paris'ten bu yana 6765 km olmuş. 4931 km sonra ise Şili'nin başkentine ulaşmış olacağız.
Uçağa ilk bindiğimde yaklaşık 1 saat uyudum. Sonra 2 film seyrettim. Filmlerden biri Will Smith'in oynadığı HANCOCK, diğeri ise MEET DAVE. Bu filmde ise Eddie Murphy başrolde. Her iki film de bilim kurgu ile romantizmi birleştirmiş mısır patlağı tadındaydı.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.