Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Bazen eski defterleri karıştırmak gerekiyor. Bir kez daha 2008'den notlar. Bu kez saatler süren Ankara - İstanbul - Paris - Santiago uçak yolculuğuna ait. Not almaya İstanbul - Paris uçağında başlamışım. Noktasına virgülüne dokunmadan olduğu gibi. Buyurun efendim:
7 Ekim 2008 saat:18.45 / İstanbul
Çok aksanlı İngilizcesiyle Air France'ın hostunun anonsunu dinledik az önce. İstanbul Paris arasındaki yolculuğumuz başlamak üzere. Bu yolculuk çok daha uzun sürecek bir yolculuğun ilk ayağı aslında. Bu gece yarısı, kısmetse, Şili'ye doğru 14 saat sürecek yolculuğumuz başlayacak. CIRET'in konferansına gidiyoruz bir kez daha. 2002 yılında Taipei / Tayvan'daki CIRET'e de katılmıştık. Şimdilik bu kadar. Azz sonra havalanmış olacağız.
7 Ekim 2008 saat:19.45 / İstanbul - Paris arası bir yer
Fransız havayollarıyla ilk seyahatimizde verilen hizmeti beğendim. Yemek olarak seçenek sunmadılar. Soğuk somon fazla yağlı değildi. Yanında küp doğranmış beyaz peynirli domates - salatalık ve birde şambaba benzeri hamur işi tatlı. Somonun yanında La Vielle Ferme marka 2007 yılı beyaz şarap içtik. Yeterince soğutulmuş olarak servis edilen şarabın yanında, bence olmazsa olmaz, bol su verildi. Yemeğin ardından filtre kahve ile çay sunuluyor. Kahvenin yanında kaliteli bir konyak ikram edilebilirdi. Bangkok - Taipei arasında bindiğimiz Quantas havayollarının uçağında böyle bir ikram yapılmıştı. Uçuşumuz genel değerlendirme itibariyle sakin ve huzurlu geçiyor. Airbus A320 tipi uçağımız tek koridorlu. Fazla dolu değil. Arkamızda tek kişi ön ce yan sıramızda iki kişi oturuyır. Bizim oturmakta olduğumuz 22 nolu sırada ise 2 kişi var. Paris Charles De Gol havaalanında fazla beklemeyeceğiz. Santiago uçağında yerlerimiz arka arkaya denk geldi. Ancak umarım uçuş sırasında yer değiştirme olanağımız olur.
7 Ekim 2008 saat:21 / İstanbul Paris arasında bir yer
Gittikçe İstanbul'dan uzaklaşıp Paris'e yaklaşıyoruz. Seyahatin 3 saat 40 dakika kadar süreceğini düşününce yolu yarıladık diyebilirim sanırım. Uçakta bilgilendirme ekranı yok. Bu nedenle şu anda neredeyiz, ineceğimiz meydana ne kadar mesafedeyiz, kalktığımız alandan beri ne kadar yol aldık gibi bilgilerden habersiz durumdayız. Bu saıtlrarı yazmaya başladığımda büyükçe bir kentin üzerinden geçiyorduk. Hava karararı epey zaman oldu. Ancak halen gitmekte olduğumuz batı yönüne bakınca ufukta yeni batmış gibi duran günü görebiliyoruz. Sınıfsız toplum düşünün uçaklar için de geçerli olması gerektiğini fark ettim :) Tempo olarak adlandırılan 'ekonomi' koltukları ile business ve/veya first class farklarını görünce bir kez daha yarıcalıksız ve sınıfsız dünya diye haykırasım geldi :)
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.