Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
İlk bakışta yanıtlaması kolay gibi görünmekle birlikte derinlemesine düşündüğünüzde kafanızı karıştıracak bir soru: Hayata yeniden gelmek ister misiniz? Psikiyatrist değilim. Psikoloji ile ilgili okumuşluğum da yok. Felsefe konusunda bilgim sınırlı. Sadece bir vatandaş olarak böylesi bir soruya düşünmeden vereceğim yanıt: Elbette. Düşündükten sonra ise ilk aklıma gelen ikinci gelişimdeki koşullar oluyor. Koşullar derken mesela daha önce dünyaya gelişime ilişkin bilgilere sahip olarak mı yeniden dünyaya geleceğim? Ya da dünyaya bu gelişimde ilk gelişime (yani sanırım bugüne) göre daha iyi bir konumda mı dünyaya geleceğim? Vesaire vesaire...
Neyse, lafı uzatmayayım. Düşündükten sonra verdiğim yanıt ise şu ana kadar yaşadıklarımın benzerini yaşayacaksam yeniden gelirdim şeklinde oldu. Elbette bugüne kadar aldığım kararların hepsini aynı şekilde almazdım / uygulamazdım. Ama mesele o değil.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.