Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
İlk bakışta yanıtlaması kolay gibi görünmekle birlikte derinlemesine düşündüğünüzde kafanızı karıştıracak bir soru: Hayata yeniden gelmek ister misiniz? Psikiyatrist değilim. Psikoloji ile ilgili okumuşluğum da yok. Felsefe konusunda bilgim sınırlı. Sadece bir vatandaş olarak böylesi bir soruya düşünmeden vereceğim yanıt: Elbette. Düşündükten sonra ise ilk aklıma gelen ikinci gelişimdeki koşullar oluyor. Koşullar derken mesela daha önce dünyaya gelişime ilişkin bilgilere sahip olarak mı yeniden dünyaya geleceğim? Ya da dünyaya bu gelişimde ilk gelişime (yani sanırım bugüne) göre daha iyi bir konumda mı dünyaya geleceğim? Vesaire vesaire...
Neyse, lafı uzatmayayım. Düşündükten sonra verdiğim yanıt ise şu ana kadar yaşadıklarımın benzerini yaşayacaksam yeniden gelirdim şeklinde oldu. Elbette bugüne kadar aldığım kararların hepsini aynı şekilde almazdım / uygulamazdım. Ama mesele o değil.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.