Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Yıllar birbirini kovalamaya devam ediyor. Şöyle bir durup bakınca çok uzakmış gibi gelen yaşlara geldiğimi farkediyorum. Şimdi merak edenler olacaktır kaçmış o çok uzak gelen yaşlar diye. Şairin yolun yarısı eder dediği yaşı geride bırakmak üzereyim. Yolun yarısı eder mi bilmem ama bana hep uzakmış gibi gelirdi 35. Koca adam yaşı. 2010 ile birlikte 35'i geçmiş olacağım.
Tek düze haline gelmiş hayatımız iki küçük cimcimenin katılımıyla renklendi. Kedimizi de sayarsak 3 kişilik ailemiz 5 kişiye çıktı. 2009'u bebeklerin sağlıklı dünyaya gelişiyle hatırlayacağız. Bakalım ilerleyen yıllar neler getirecek.
Bu yıl, özellikle bebeklerin dünyaya geldiği haziran ayından sonra, blog ile çok ilgilenemedim. Zamansızlığın yanı sıra blog'a yazacak şeyleri (kitap okumak, tiyatroya gitmek, seyahat etmek gibi) yapmaya bir süreliğine ara vermek zorunda olduğum için yazılar azaldı. Ama bu arada geçtiğimiz ay koyduğum yazı gibi değişiklik yazılara hazırlıklı olun. Bu sene devam ettiğim bir yüksek lisans programı çerçevesinde yaptığım ödevlerin ilginç olanlarını blog'a taşımayı düşünüyorum.
Blog'un arşiv bölümüne bakınca tek yıllarda yazı sayısının çift yıllara kıyasla farkedilir şekilde azaldığını gördüm. 2004'ü dikkate almaz isek (yazılara 2004 kasımında başlamıştım) 2005-2007 ve 2009'da sırasıyla 49-89 ve 50 yazı var. 2006, 2008'de ise sırasıyla 171 ve 221 yazı :) Neden diye ben de merak ettim şimdi :)
Bu yılın ikinci yarısında yazı yazma sıklığı radikal bir düşüş gösterse bile ziyaretçi trafiğinde belirgin bir değişiklik olmamış. Aylık 2500'ün üzerinde tekil (unique) ziyaretçi gelmiş. Bu yıl 3616 tekil ziyaretçi ile en hareketli ay Eylül olmuş. Bu aynı zamanda trafiği takip etmeye başladığım 2006 mayısından bu yana en hareketli ay olmuş. Yıl bazında ziyaretçilere bakınca 2007 ve 2008 birbirine çok yakınken (25449 ve 26592) 2009 yılında 34108 tekil ziyaretçi gelmiş. Ziyaretçi sayısının blog'un güncellenme sıklığından bağımsız olmasının en önemli nedeni blog'un düzenli okuyucusunun yok denecek kadar az olması. Belirli bir konusu olmayan blog'lardan olunca bu kaçınılmaz. Yemek tarifinden gezi notuna, tiyatro, kitap tanıtımından, bu yazıda olduğu gibi 'konusuz'lara bir çok ilintisiz içerik bir arada :)
Neyse, bir sene daha bitiyor yakında. Dün en uzun geceyi yaşadık kuzey yarı kürede. Günler uzamaya başladı bile, her ne kadar henüz hissetmesek de. Günler uzamaya başladımı bir kez, korkmam artık kıştan. Önümüz ilk bahar ne de olsa...
Herkese mutlu, sağlıklı seneler...
ikizler ve eşinizle birlikte nice güzel senelere...
YanıtlaSilbol uykulu, bol kahkahalı bir yıl olsun 2010...
acupofcaffein-arzu
çok teşekkürler. iyi seneler
YanıtlaSil