Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Yıllar birbirini kovalamaya devam ediyor. Şöyle bir durup bakınca çok uzakmış gibi gelen yaşlara geldiğimi farkediyorum. Şimdi merak edenler olacaktır kaçmış o çok uzak gelen yaşlar diye. Şairin yolun yarısı eder dediği yaşı geride bırakmak üzereyim. Yolun yarısı eder mi bilmem ama bana hep uzakmış gibi gelirdi 35. Koca adam yaşı. 2010 ile birlikte 35'i geçmiş olacağım.
Tek düze haline gelmiş hayatımız iki küçük cimcimenin katılımıyla renklendi. Kedimizi de sayarsak 3 kişilik ailemiz 5 kişiye çıktı. 2009'u bebeklerin sağlıklı dünyaya gelişiyle hatırlayacağız. Bakalım ilerleyen yıllar neler getirecek.
Bu yıl, özellikle bebeklerin dünyaya geldiği haziran ayından sonra, blog ile çok ilgilenemedim. Zamansızlığın yanı sıra blog'a yazacak şeyleri (kitap okumak, tiyatroya gitmek, seyahat etmek gibi) yapmaya bir süreliğine ara vermek zorunda olduğum için yazılar azaldı. Ama bu arada geçtiğimiz ay koyduğum yazı gibi değişiklik yazılara hazırlıklı olun. Bu sene devam ettiğim bir yüksek lisans programı çerçevesinde yaptığım ödevlerin ilginç olanlarını blog'a taşımayı düşünüyorum.
Blog'un arşiv bölümüne bakınca tek yıllarda yazı sayısının çift yıllara kıyasla farkedilir şekilde azaldığını gördüm. 2004'ü dikkate almaz isek (yazılara 2004 kasımında başlamıştım) 2005-2007 ve 2009'da sırasıyla 49-89 ve 50 yazı var. 2006, 2008'de ise sırasıyla 171 ve 221 yazı :) Neden diye ben de merak ettim şimdi :)
Bu yılın ikinci yarısında yazı yazma sıklığı radikal bir düşüş gösterse bile ziyaretçi trafiğinde belirgin bir değişiklik olmamış. Aylık 2500'ün üzerinde tekil (unique) ziyaretçi gelmiş. Bu yıl 3616 tekil ziyaretçi ile en hareketli ay Eylül olmuş. Bu aynı zamanda trafiği takip etmeye başladığım 2006 mayısından bu yana en hareketli ay olmuş. Yıl bazında ziyaretçilere bakınca 2007 ve 2008 birbirine çok yakınken (25449 ve 26592) 2009 yılında 34108 tekil ziyaretçi gelmiş. Ziyaretçi sayısının blog'un güncellenme sıklığından bağımsız olmasının en önemli nedeni blog'un düzenli okuyucusunun yok denecek kadar az olması. Belirli bir konusu olmayan blog'lardan olunca bu kaçınılmaz. Yemek tarifinden gezi notuna, tiyatro, kitap tanıtımından, bu yazıda olduğu gibi 'konusuz'lara bir çok ilintisiz içerik bir arada :)
Neyse, bir sene daha bitiyor yakında. Dün en uzun geceyi yaşadık kuzey yarı kürede. Günler uzamaya başladı bile, her ne kadar henüz hissetmesek de. Günler uzamaya başladımı bir kez, korkmam artık kıştan. Önümüz ilk bahar ne de olsa...
Herkese mutlu, sağlıklı seneler...
ikizler ve eşinizle birlikte nice güzel senelere...
YanıtlaSilbol uykulu, bol kahkahalı bir yıl olsun 2010...
acupofcaffein-arzu
çok teşekkürler. iyi seneler
YanıtlaSil