Bir daha arasam, acaba gelmiş midir eve? Gene annesi çıkarsa ne diyeceğim? Konuşmadan kapatsam ayıp, onu sorsam, evladım daha bir saat önce de aramadın mı dese ne cevap vereceğim? Kartta kaç kontür kaldı onu da bilmiyorum. Kartı takınca gösterirdi eskiden, bozulmuş bu galiba, arama başlamadan göremiyorum kaç kontürün kaldığını. Öylece kalakaldım pastanede. Birden hışımla kalkıp gitti. Oysa daha yeni oturmuştuk. Çaylarımızı söyleyip pasta sipariş etmiştik. Çayın gelmesini bile beklemedi. Bu soğukta eve dönmüştür diye düşünüyorum ama kim bilir belki siniri yatışsın diye dolaşıyordur. Ne kadar da aptalım. Öyle pat diye sorunca afalladım. Lafı ağzımda geveledim. Sonra o da kalkıp gitti. Neyse, bir saatten fazla geçti. Bir daha çevireyim numarayı. Belki dönmüştür.
Uluslararası ilişkiler çalışmalarında farklı teoriler görülür. Tarihsel süreç açısından incelendiğinde dönem dönem öne çıkan teoriler olsa bile, geri planda kalan teorilerin de yok olmadığı, olayları açıklamadaki eksikliklerinin giderilerek yeniden ortaya çıktığı söylenebilir. Bu bağlamda birbiriyle mücadele içindeki teorilerden bahsedilebilir.
Uluslararası ilişkilerde öne çıkan teoriler incelendiğinde ilk ele alınan idealizm olmaktadır. Birinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkilerinin görülmesi üzerine yeni savaşların engellenmesi, barış içerisinde ortak çıkarların en çoklaştırılmasının sağlanabileceği düşünülmüştür. İdealistler, bireylerin rasyonelliğini vurgulayarak hukuka saygı, ortaklaşa güvenlik, ortak hukuk yapılarının oluşturulması yoluyla ülkelerin, müzakere ederek sorunlarını çözebileceğini ileri sürülmüştür. Uluslar üstü bir yapı olarak Milletler Cemiyeti’nin, olası anlaşmazlıkların giderilmesinde yeterli olacağı düşüncesi hâkimdir. Milletler Cemiyeti’nin uluslararası sorunların çözümündeki yetersizliği, liberal demokrasinin uygulandığı çeşitli ülkelerde diktatörlerin iktidara gelmesi idealizmin sorgulanmasına neden olmuştur.
İkinci Dünya Savaşı’na kadar geçerliliğini koruyan idealizm, ortaya koyduğu savların savaşı engelleyemediği görülünce yerini realizme bırakmıştır. Uluslararası sistemi, egemen ülkelerin ilişkilerini içeren anarşik bir yapı olarak tanımlayan realistler, bu yapıda her ülkenin kendi çıkarını düşünerek hareket etmek zorunda olduğunu bu durumun ise çatışmaları kaçınılmaz kıldığını ileri sürmüştür. Çatışmalarla dolu anarşik ortamda ülkelerin birinci hedefi varlıklarını sürdürmektir. Bu amaca ise ulaşmak için ise “güç”lerini arttırmanın dışında yol yoktur. Burada güç olarak belirtilen öncelikle askeri güçtür. Ancak, gücün nasıl ölçüleceği muğlâk kalmıştır. Asker, mühimmat sayısı ve modernliğine göre yapılacak bir karşılaştırma ile ortaya konacak “güç” Vietnam savaşının sonucunu açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Devlet dışındaki aktörlerin önemini dikkate almaması, devletlerin birbirlerine giderek artan bağlılıklarını görmezden gelmesi, askeri güce indirgediği güç kavramıyla fazlasıyla ilgilenip ekonomik ilişkileri göz ardı etmesi ve özellikle soğuk savaşın bitimini ön görememesi nedenleriyle realizm eleştirilmiştir.
Realizmde devletlerin iç yapılarındaki mücadelelerin dış politikalarını etkilemeyeceği varsayılır. Bu varsayıma karşı çıkan Karar Alma yaklaşımlarında dış politika yapımı sürecinde iç dinamiklerin önemine dikkat çekilmiştir. Bu sayede farklı ülkelerde değişik yasal, tarihsel ve sosyal kurumların dış politika yapımına ve uygulanmasına etkileri araştırılmaya başlanmıştır.
Realizmin uğradığı eleştiriler dikkate alınarak geliştirilen neo-realizmde ekonomik sorunlar ve artan karşılıklı bağımlılık dünya politikası için önemli olsa bile gene de devletler için önceliğin göreli gücün en çoklanması olduğu ileri sürülmüştür.
Tarihsel gelişime bakıldığında, uluslararası ilişkiler alanında yazıda değinilmeyen teorilerin varlığı görülecektir. Ancak, çalışmanın sınırlılığı dikkate alındığında önemli olduğu düşünülen teoriler kısaca açıklanmaya çalışılmıştır.
Uluslararası ilişkilerde öne çıkan teoriler incelendiğinde ilk ele alınan idealizm olmaktadır. Birinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkilerinin görülmesi üzerine yeni savaşların engellenmesi, barış içerisinde ortak çıkarların en çoklaştırılmasının sağlanabileceği düşünülmüştür. İdealistler, bireylerin rasyonelliğini vurgulayarak hukuka saygı, ortaklaşa güvenlik, ortak hukuk yapılarının oluşturulması yoluyla ülkelerin, müzakere ederek sorunlarını çözebileceğini ileri sürülmüştür. Uluslar üstü bir yapı olarak Milletler Cemiyeti’nin, olası anlaşmazlıkların giderilmesinde yeterli olacağı düşüncesi hâkimdir. Milletler Cemiyeti’nin uluslararası sorunların çözümündeki yetersizliği, liberal demokrasinin uygulandığı çeşitli ülkelerde diktatörlerin iktidara gelmesi idealizmin sorgulanmasına neden olmuştur.
İkinci Dünya Savaşı’na kadar geçerliliğini koruyan idealizm, ortaya koyduğu savların savaşı engelleyemediği görülünce yerini realizme bırakmıştır. Uluslararası sistemi, egemen ülkelerin ilişkilerini içeren anarşik bir yapı olarak tanımlayan realistler, bu yapıda her ülkenin kendi çıkarını düşünerek hareket etmek zorunda olduğunu bu durumun ise çatışmaları kaçınılmaz kıldığını ileri sürmüştür. Çatışmalarla dolu anarşik ortamda ülkelerin birinci hedefi varlıklarını sürdürmektir. Bu amaca ise ulaşmak için ise “güç”lerini arttırmanın dışında yol yoktur. Burada güç olarak belirtilen öncelikle askeri güçtür. Ancak, gücün nasıl ölçüleceği muğlâk kalmıştır. Asker, mühimmat sayısı ve modernliğine göre yapılacak bir karşılaştırma ile ortaya konacak “güç” Vietnam savaşının sonucunu açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Devlet dışındaki aktörlerin önemini dikkate almaması, devletlerin birbirlerine giderek artan bağlılıklarını görmezden gelmesi, askeri güce indirgediği güç kavramıyla fazlasıyla ilgilenip ekonomik ilişkileri göz ardı etmesi ve özellikle soğuk savaşın bitimini ön görememesi nedenleriyle realizm eleştirilmiştir.
Realizmde devletlerin iç yapılarındaki mücadelelerin dış politikalarını etkilemeyeceği varsayılır. Bu varsayıma karşı çıkan Karar Alma yaklaşımlarında dış politika yapımı sürecinde iç dinamiklerin önemine dikkat çekilmiştir. Bu sayede farklı ülkelerde değişik yasal, tarihsel ve sosyal kurumların dış politika yapımına ve uygulanmasına etkileri araştırılmaya başlanmıştır.
Realizmin uğradığı eleştiriler dikkate alınarak geliştirilen neo-realizmde ekonomik sorunlar ve artan karşılıklı bağımlılık dünya politikası için önemli olsa bile gene de devletler için önceliğin göreli gücün en çoklanması olduğu ileri sürülmüştür.
Tarihsel gelişime bakıldığında, uluslararası ilişkiler alanında yazıda değinilmeyen teorilerin varlığı görülecektir. Ancak, çalışmanın sınırlılığı dikkate alındığında önemli olduğu düşünülen teoriler kısaca açıklanmaya çalışılmıştır.
hocam nerde bu kasım yazısı?
YanıtlaSilgeliyor. azzz sooora :)
YanıtlaSilyazı şaşırtıcı gelebilir. bir ders için hazırladığım ödevi bloguma koyayım. belki bu konularla ilgilenen birilerinin işine yarar diye düşündüm :)
YanıtlaSil