Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Her köşesi ayrı sürprizlerle dolu İstanbul'u keşfe devam ediyoruz her gittiğimizde. Bu kez Yıldız Sarayı'nı ve parkını keşfettik. Yıldız Sarayı, Barbaros bulvarından yukarıya doğru çıkarken yolu sağ tarafında kalıyor. Girişi Yıldız Teknik Üniversitesi'nin de girişinin olduğu sapaktan. Yukarıya kadar çıkan yol sarayın girişinde son buluyor. Şimdilerde müze olarak ziyarete açık olan bölüm, sanırım sarayın toplam binalarının %10 falandır. Görkemli bahçesi, binaların büyük bölümü tadilatta. Tadilatın ne zaman biteceği meçhul. En azından müzedeki görevlilerin bilgisi yok. Sarayın ihtişamı Viyana'da gördüklerimden aşağı kalır değil. Ancak oradaki saray-müzelerin düzenlemesiyle Yıldız'ı karşılaştırmak olanaksız. Yılların etkisiyle soluklaşmış bir kaç bilgilendirme panosu dışında bilgi yok. Audio guide (sesli rehber) sistemi elbette yok. Oysa yıllar boyu Sultan Abdülhamit'in konut ve idare merkezi olarak kullandığı, M.Kemal'in Samsun'a gitmeden önce Vahdettin ile yaptığı görüşmenin yapıldığı odayı da içeren bir çok köşk (soldaki fotograf görüşmenin yapıldığı odaya ait), büyük havuzları ve korusuyla eşsiz parkı Yıldız Sarayı daha fazla ilgiye layık.
Sarayın ziyarete açık müze bölümünden parka geçmek olanaklı değil. Müzeden çıktıktan sonra, müzenin (sarayın) duvarını solumuza alarak Çırağan'a doğru inmeye başladık. Alice Harikalar Diyarındaki kapıların bir benzerinden geçip seraların arasından Yıldız parkına giriş yaptık. Karşılaştığımız manzara beklediğimizden etkileyiciydi. İstanbul'un göbeğinde böylesi güzel koruluk nasıl kalmış dedik kendi kendimize. Çırağan'a kadar devam eden koruluğun içinde 3 tane köşk bulunuyor: Şale, Çadır ve Malta köşkleri. Şale, TBMM'ye bağlı müze olarak kullanılıyor. Diğer iki köşk İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Beltur adlı şirketince işletiliyor. Beltur'un işletmesi sonucu sunulan menüde fiyatlar makul. Et yemekleri, ki oldukça doyurucu, 15-20 YTL arasında. Ancak alkol sunulmuyor. Biz Çadır köşküne gittik. Yıldız Yargılaması adlı tiyatro oyununda izlediğimiz yargılamanın (Mithatpaşa'nın yargılamasının) yapıldığı binayı görmüş olduk bu sayede (sağdaki fotograf). Malta Köşkü, Şale Köşkü ve tabii ki Yıldız Porselen bir başka İstanbul'a kaldı...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.