Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Casino Royal ile başlayan Daniel Craig'li James Bond serisinin ikinci filmi vizyona girdi. Casino Royal ile başlayan değişim son 007 filminde hız kesmeden sürüyor. Daha önceki filmlerin bir sahnesinde yer alan "Bond...James Bond" sözü, değişmez içkisi votka martini, Bond kızı ile olan aşna fişne işleri bu filmde yok. Filmde olmayanlardan biri de Mr.Q. Q, teknolojik oyuncaklar yapıp Bond'un olurolmaz yerlerde kullanması için veren deli/dahi tip.
Craig'li Bond'un ikinci filminde alıştığımız Bond filmlerinden uzaklaşma sürüyor. Dünya gündemiyle daha içli dışlı, yer yer takibinde zorlanılacak kadar harehetli takip-dövüş sahneleriyle dolu, espirilerin neredeyse hiç yer almadığı bir film olmuş Quantum of Solace. Bu gidiş sürerse bir efsanenin daha sonu gelir. En azından benim için.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.