Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Yaklaşık 3 ay sürdü yan taraftaki anket. Hali hazırda okumakta olduğunuz bloga nasıl ulaştığınızı soruyordum. Anketin başlarında blog sahibini tanırım, arada uğruyorum seçeneği önde gidiyordu. o zamanlarda da yazmıştım. Bu durum geçicidir. Googleda başka bir şey ararken ulaştım diyenlerin sayısı geçecektir tüm diğer seçenekleri diye. Yanılmamışım. 62 yanıtın 40 adeti googleda başka bir şeyi ararken sayfama ulaştığını belirtmiş.
Belki sayfaya yazdığım yazıların belirli bir konusu olmadığından, belki ilgi çekici yazamadığımdan, belki kendine has bir dil geliştiremediğimden düzenli okuyucuya sahip değilim. Sadece gezi, sadece teknik, sadece yemek üzerine sayfalar gibi değil burası. Aklıma gelenleri yazıyorum. Bir yerde internet günlüğü gibi. Elbette otosansür uygulanmış bir günlük :) Düzenli okuyucu olan blogları kıskansam bile halimdem şikayetçi değilim. Her ne kadar yazdıklarım uzun metinler, kurgulanmış öyküler olmasa bile yazmak keyif veriyor. Keyif almaya devam ettikçede blogu yaşatmaya çalışacağım.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.