Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Yılın en sevdiğim ayları başlıyor. Yaz boyunca sıcaktan ve yalnızlıktan kavrulan başkent, sonbaharın gelmesiyle hareketleniyor. Okullarda, üniversitelerde telaş çoktan başladı. Devlet Tiyatroları, Opera, sergi salonları yeni sezon hazırlıklarını tamamladı. Kafelerde oturmak, kentin sokaklarını arşınlamak daha keyifli olacak bundan sonra.
Yaz, Datça gibi yerlerde yaşayanlar için keyifli olabilir ya da emekli olmuşlar için. Ancak büyük kentlerde çalışanlar için aynı şeyi söyleyebilir miyiz? 10-15 günlük izin dönemi ve geç kararan hava ve ince-hafif kıyafetler dışında çok da artısı var mı?
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.