Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Epey oluyor Ankara'yı fotograflayacağım projesini ortaya atalı. Havaların sıcaklığı, tatiller, iş-güç derken pek hızlı ilerlemiyor projem. Aslında hızlı ilerlemesi pek de gerekmiyor. Keyif için yapılan şeyler zamanla yarışarak yapılmaz ki :) Sonbaharın gelmesiyle mazeretlerim birer birer geçerliliğini yitiriyor. Havalar serinledi, iş başı yaptık yeniden. Haftasonu niyetim var sokakları arşınlamaya. Başarılı olursam önümüzdeki hafta yeni fotograflarla karşınızda olmayı umuyorum.
Neyse, geçenlerde çektiğim iki fotografı bilgilerinize sunayım. Her iki fotograf aynı parkcığa ait. Burası Hacettepe Hastanesi'nin hemen altından geçen tren yolu ile Celal Bayar bulvarı arasında kalan küçük bir park. Ankara'yı bilenler hatırlayacaktır yerini. Kurtuluştan Sıhhıyeye doğru geçen üst geçitin altındaki otoparka bakar parktaki banklara oturanlar. Her iki fotograf 22 Temmuz 2008 öğleden sonra 15 gibi çekilmiş. Ağaçların gölgesi küçük havuzun üzerine düşerken sıcaktan kavrulan Ankaralıya bir nebze serinlik veriyor.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.