Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Elektrik Mühendisleri Odası'nda (EMO) tanıdım değerli hocamızı. Başkent Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü Başkanlığı görevini yürütüyordu. Hacettepe Üniversite'nde yıllarca çalıştıktan sonra Başkent'e geçmişti. EMO'da, Ankara şubesindeki yönetim mücadeleleri sırasında hep aynı saflarda olduk. Farklı noktada dursaydık da, ki kimi meslektaşlarımızla farklı noktalardayız haliyle, bu yazıyı gene yazıyor olurdum. Düşündüğünü çekinmeden söyleyen, lafı dolandırmayı sevmeyen bir yapısı-tarzı vardı tanıyabildiğim kadarıyla. Geçtiğimiz yıllardaki rahatsızlığını atlattığını düşünerek sevinmiştik. Nereden bilirdik sıcak bir Ankara gününün hocamızı bizden ayıracağını.
Bugün Gölbaşı camiisinin avlusunu dolduran öğrencileri, arkadaşları, sosyal demokratlar, meslektaşları, odası, sevenleri biraz daha eksiğiz artık. Biraz daha eksik, biraz daha yalnız. Her ölüm erken ölümdür elbet ama bu gerçekten erken oldu. Mekanın cennet olsun.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.