Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Ankara'yı fotograflama projem hala geçerliliğini koruyor. Ne yazık ki fikir aşamasını fazla geçemedim :) Tek yapabildiğim Roma Hamamı'nı ziyaret etmek oldu. Orayı bile istediğim gibi fotograflayamadım. Makinemin bataryasınını kontrol etmeden gidince haliyle bir kaç poz çekebildim. Bu yasıya eklediğim fotograf 2005 yılına ait. Kaleye çıkan yokuşların birisisinde çekilmişti. Öğrendiğime göre Altındağ Belediyesi Hamamönü'ndeki bir sokağı restore etmiş. Avrupa'da gezdiğimiz her kentte gördüğümüz alt stadt (old town=eski şehir), umarım Ankara'da da oluşturulur. Kalenin son yıllardaki gelişmesi bu yöndeki umudumuzu arttırıyor. Önce Koç müzesi ardından tam kalenin karşısındaki virane hanlardan bir diğerinin restorasyonunun başlaması olumlu gelişmeler...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.