Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Hamburg'da geçen karanlık, bildik bir hikaye. Almanya'ya uyum sağlayamamış, doğru düzgün işi olmayan iki arkadaşın büyük dram ile biten macerası. Denis Moschitto (Chiko), Temmuz'da adlı Fatin Akın filminden hatırladığımız Moritz Bleibtreu (Brownie) ve Volkan Özcan (Tibet) çok başarılı oyunculuk çıkardığı Özgür Yıldırım adlı genç yönetmenin oldukça kanlı şiddet sahneleriyle Pulp Fiction'ı anımsatan filmi.
Para, statü, rahat hayat, anneye böbrek, lüks araba hayalleriyle girişilen uyuşturucu satışı işi su testisi su yolunda kırılır atasözüne uygun olarak sonuçlanıyor. Filmin sonlarında Volkan Özcan ve Denis Moschitto'nun karşılıklı oynadığı sahne çok etkileyici. Uzun zamandır film izlememiş birisi olarak verdiğim paraşı sonuna kadar hakettiğini düşünüyorum. Kanlı sahnelerden hoşlanmayanlara önerilmez...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.