Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Bu günlerde Başkent'imizin suyu, Kızılırmak'tan gelen su ile karıştırılmış olarak sağlanıyor. Belediye Başkanlığı'nın açıklamalarına bakılırsa suyla ilgili tek sorun sülfat oranı, ki bu da seyreltilerek aktarıldığı için sorun olmaktan çıkıyor. Meslek odalarına bakılırsa ise ağır metallerle kirlenmiş olan Kızılırmak, içmek için uygun değil. Kim haklı, kim değil anlamak zor. Peki Ankara'lılar ne düşünüyor? Sorunun yanıtını bulabilmek için ben sağ tarafa basit bir anket yerleştireceğim. Anket sonuçlarını sizlere de açıklayacağım. Bu arada etrafınızda sayısı her geçen gün artan damacana su satıcıları ve arıtma cihazı tanıtıcılarına bakınca halkın su konusunda endişeli olduğunu anlamak olanaklı.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.