Yazıya geçmeden özgür üniversite wikipediadan manifestonun tanımını vereyim:
Toplumsal bir hareketin duyurulması ve savların belirtilmesi üzerine kurulan, bir akımın, bir hareketin oluşunu bildiren yazılara manifesto ya da bildiri denmektedir.
Aşağıdaki açıklama elbette manifesto değil. Zaten ben de benzeri diyerek öyle olmadığını itiraf ettim :) Bir hareketin oluşumunu falan açıklamıyorum çünkü. Tek yaptığım kendimle ilgili aldığım bir takım kararları kamuoyuna (ne kadar da ilgilendiriyordur ya kamuoyunu bu konu :) açıklamak. Gerekçesini yazının sonunda okuyacaksınız...
Demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, sendikalar daha geniş düşününce partiler hatta apartman yönetimleri hatta arkadaş grupları kısaca insanların bir arada bir şeyler yapmak için gruplaştıkları her yerde tespit ettiğim bir iki konu var. Onları paylaşmak istedim okuyanlarım ile. Aslında bu tespitler mutlaka başkalarınca çoktan yapılmış, herkesce bilinen gerçekler haline gelmiştir eminim ki. Sosyologlar, psikologlar bu konularla uğraşıyordur eminim. Benim tespitlerim kişisel deneyimlerime dayanıyor. Akademik bir yanı yok peşinen belirteyim.
İnsanın olduğu her türlü gruplaşmada iktidar mücadelesi oluyor. Bunun birçok nedeni olabilir tabii. Ben, doğuştan gelen niteliklerden (yani genetik kökenli) kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Yani kişiden kişiye etkisi farklı olsa bile sonuçta herkeste var olan özellikler bunlar. Hatta insanların bir araya geldiği, gruplaştığı ortamları geçelim ikili ilişkilerde bile var bu iktidar mücadelesi. Belki de insanı yüzyıllar boyu ayakta tutan, doğa karşısında kendini koruma güdüsünü fişekleyen ya da yenileşmeyi körükleyen de bu iktidar mücadelesiydi. Ancak günümüzde yararından çok zararı oluyor bu mücadelenin.
Bu mücadeleyi nerede ve nereye kadar vermek gerekiyor? Bu sorunun yanıtı benim için eskisi kadar net değil artık, ne yazık ki. Eskiden olsa üye olduğum kurumların yönetimlerinde bulunmam gerektiğini düşünür, oralarda yönetimlere girmekle yetinmeyip, kendimce hatalı gördüğüm konuları düzeltmeye uğraşır(d)ım. Bu uğurda mücadele ederken kimi zaman ailemden, sevdiklerimden vakit çalar, yer yer onları kırıcı sözler söyler(d)im.
Bu günlerde fikirlerim hızla değişiyor. Artık haftanın, neredeyse her akşamını, toplantılara ayırmıyorum. Toplantılarda, elimden geldiğince, konuşmamaya çalışıyorum. Elektronik ortamlardaki tartışmalarda kırıcı olmamaya çalışıyorum ve görüyorum ki gittikçe bu süreçlerden elimi eteğimi çekmeye başlıyorum. Beni sevenler sevinecektir yazdıklarımı okuyunca. Özellikle sevgili kedimiz Zeytin.
Eskiden olduğu gibi süreçlere dışarıdan destek vermeye devam etmeyi düşünüyorum artık. Değişmeye direnen yapıları zorlayarak, bunu yaparken hem kendimi, hem de değiştirmeye çabaladığım yapıları yıpratmaya hakkım olmadığımı düşünüyorum.
Bu kararımı elektronik ortamda tüm dünyaya duyurayım da yarın unutursam okuyanlar hatırlatsın dedim.
Toplumsal bir hareketin duyurulması ve savların belirtilmesi üzerine kurulan, bir akımın, bir hareketin oluşunu bildiren yazılara manifesto ya da bildiri denmektedir.
Aşağıdaki açıklama elbette manifesto değil. Zaten ben de benzeri diyerek öyle olmadığını itiraf ettim :) Bir hareketin oluşumunu falan açıklamıyorum çünkü. Tek yaptığım kendimle ilgili aldığım bir takım kararları kamuoyuna (ne kadar da ilgilendiriyordur ya kamuoyunu bu konu :) açıklamak. Gerekçesini yazının sonunda okuyacaksınız...
Demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, sendikalar daha geniş düşününce partiler hatta apartman yönetimleri hatta arkadaş grupları kısaca insanların bir arada bir şeyler yapmak için gruplaştıkları her yerde tespit ettiğim bir iki konu var. Onları paylaşmak istedim okuyanlarım ile. Aslında bu tespitler mutlaka başkalarınca çoktan yapılmış, herkesce bilinen gerçekler haline gelmiştir eminim ki. Sosyologlar, psikologlar bu konularla uğraşıyordur eminim. Benim tespitlerim kişisel deneyimlerime dayanıyor. Akademik bir yanı yok peşinen belirteyim.
İnsanın olduğu her türlü gruplaşmada iktidar mücadelesi oluyor. Bunun birçok nedeni olabilir tabii. Ben, doğuştan gelen niteliklerden (yani genetik kökenli) kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Yani kişiden kişiye etkisi farklı olsa bile sonuçta herkeste var olan özellikler bunlar. Hatta insanların bir araya geldiği, gruplaştığı ortamları geçelim ikili ilişkilerde bile var bu iktidar mücadelesi. Belki de insanı yüzyıllar boyu ayakta tutan, doğa karşısında kendini koruma güdüsünü fişekleyen ya da yenileşmeyi körükleyen de bu iktidar mücadelesiydi. Ancak günümüzde yararından çok zararı oluyor bu mücadelenin.
Bu mücadeleyi nerede ve nereye kadar vermek gerekiyor? Bu sorunun yanıtı benim için eskisi kadar net değil artık, ne yazık ki. Eskiden olsa üye olduğum kurumların yönetimlerinde bulunmam gerektiğini düşünür, oralarda yönetimlere girmekle yetinmeyip, kendimce hatalı gördüğüm konuları düzeltmeye uğraşır(d)ım. Bu uğurda mücadele ederken kimi zaman ailemden, sevdiklerimden vakit çalar, yer yer onları kırıcı sözler söyler(d)im.
Bu günlerde fikirlerim hızla değişiyor. Artık haftanın, neredeyse her akşamını, toplantılara ayırmıyorum. Toplantılarda, elimden geldiğince, konuşmamaya çalışıyorum. Elektronik ortamlardaki tartışmalarda kırıcı olmamaya çalışıyorum ve görüyorum ki gittikçe bu süreçlerden elimi eteğimi çekmeye başlıyorum. Beni sevenler sevinecektir yazdıklarımı okuyunca. Özellikle sevgili kedimiz Zeytin.
Eskiden olduğu gibi süreçlere dışarıdan destek vermeye devam etmeyi düşünüyorum artık. Değişmeye direnen yapıları zorlayarak, bunu yaparken hem kendimi, hem de değiştirmeye çabaladığım yapıları yıpratmaya hakkım olmadığımı düşünüyorum.
Bu kararımı elektronik ortamda tüm dünyaya duyurayım da yarın unutursam okuyanlar hatırlatsın dedim.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.