Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Kin tutmam. Yapılan yanlışları unutmamakla birlikte, sen zamanında şöyle şöyle yapmıştın diye intikam almaya kalkmam. Hayat kin tutarak kendimize zehir edeceğimiz kadar uzun değil. Bu nedenle eski yöneticiler giderken aklıma hep olumlu hatıralar gelir. Bu günlerde birbiri ardına uğurluyoruz eski yöneticilerimizi. İş yerimde hemen hergün yeni atamalar, görevden almalar yaşanıyor. Adeta toz dumana karışmış. Böyle günlerde düşünüyorum yarın bir gün ben de yöneten konumuna gelirsem nasıl davranırım personelime, arkamdan neler düşünürler diye. 1995 yılından bu yana çalışıyorum ancak hiç amirlik yapmadım. Umarım yapmam da. İşlerle uğraşmanın yanına insan ile uğraşma sorumluluğunu üstlenmeyi istemem.
Zor iş yönetmek. Yönettiğin insanı motive edecek araçlardan yoksunsan hele daha bir zor. Katılımcı anlayışla yöneticilik yapmak en doğrusu gibi geliyor bana. Plan yapmak, hedefler koymak, zaman içerisinde hedefe kıyasla bulunulan yeri değerlendirmek, geride kalındıysa sebeplerini birlikte araştırmak, çalışanlarca nasıl göründüğünüze bakmak (nasıl olacak bilmiyorum ama yöntem bulmak gerekir) başarıyı arttırır. Sorumluluk ve yetki paylaşımı da çok önemli. Genellikle yapılan sorumluluk yükleyip yetki vermemek, oysa sorumluysa birisi yetkisi de olmalı. Tabii hiç amirlik yapmamış, yönetim ile ilgili okumamış bir mühendisin görüşleri bunlar. Ciddi hatalar içeriyor olabilir :)
Yazının başlığına dönersek dediğim gibi güzel anılar kalıyor bende gidenlerin ardından. İş yaşamında, koşuşturmanın getirdiği gerilim istenmeyen sözlerin söylenmesine neden oluyorsa bile, günün sonunda hayatın işten ibaret olmadığını farketmek gerekli. Hatta hiç akıldan çıkatmamalı. Güneş sisteminin küçük bir gezegeninin üzerinde, küçük sayılabilecek bir ülkede (yüzölçümü olarak), ülkeden çok daha küçük kentin bir kurumunda çalışıyoruz sonuçta. Evrensel boyutta düşündüğümüzde denizdeki kum kadar etkimiz yok belki genel gidişe. Kendimizi evrenin merkezine koymayalım. Ne yönetilerken, ne yönetirken. Sultan Süleyman'a kalmayan dünya size/bize de kalmaz!
bugün bu şarrkıyı söylüyordum...
YanıtlaSilhiç bunları kendine derer etmeye değer mi... şu kısacık ömürde....nmmmmnnnııımmmm..nııımmm...:-)