Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Devlet Tiyatroları'nın oyunlarına fırsat buldukça gidiyoruz. Nedense son iki sezondur seyrettiğimiz oyunlar öncekileri mumla aratacak cinsten. 2008 içerisinde gittiğim bu 4. oyun. Bir Halk Düşmanı, Yaşamak mı Yoksa Ölmek mi ve Çığ'ı izlemiştim daha önce. Çığ tüm zamanlarda izlediğim en kötü oyunlar arasında dereceye girebilir. Bir Halk Düşmanı'nda izleyicinin zeki olmadığı varsayılarak lafın tamamı söyleniyor :) Bir tek Yaşamak mı Yoksa Ölmek mi'yi beğeniyle izledim.
Behiç Ak'ı Cumhuriyet gazetesindeki Kim Kime Dum Duma adlı karikatür bandından tanıyordum. Tiyatro oyununun yazarı olarak adını görünce aynı Behiç Ak mı acaba diye düşündüm. Aynı kişiymiş. Oyunu izleyen arkadaşların olumlu yorumları sonucu karar verdik gitmeye ve dün gece izledik. Öncelikle belirtmek gerekir ki değinilen konu önemli, konuyu ele alış biçimi başarılı. Eğer ilk perde 10 dakika daha uzatılsa ve oyun tek perdelik tasarlansa sezonda beğendiğim 2. oyun olabilecekti. Gelin görün ki tempolu geçen ilk perdenin ardından sahneye fazlasıyla karikatürize edilmiş bir karakter dahil oluyor. Salonu keyiflendiren basit espirilerle oyun sündükçe sünüyor, tam 2.perde gereksiz olmuş diye düşünürken çarpıcı bir finalle izliyoruz. Sahne karışıyor, etraf toz duman. Sistem çöküyor bir yerde. Oyun bitti hadi alkışlayalım derken normal karakterimiz salonu kadar inip oyun boyu verilen mesajları bu kez direkt olarak açıklıyor. Hani ola ki oyunu izleyip anlamadıysanız biz insanların teknolojinin gelişmesiyle birlikte giderek yalnızlaştığını anlatmaya çalıştık. Hayatınızı kolaylaştıracak yenilikler sizi birbirinizden koparmasın. Sevin birbirinizi, dünya daha güzel olsun gibi mesajları dolaysız olarak açıklıyor.
Tiyatro farklı bir sanat. Herşey gözümüzün önünde olup bitiyor. Mekan sınırlı, süre sınırlı. Dizi gibi bölüm bölüm tefrika yapamazsınız, film gibi teknolojik imkanlarınız yoktur. Kısıtlı mekan ve sürede oyuncularınıza söyletip yaptırdıklarınızla anlatmak istediğinizi anlatmalısınız. Ancak bunu seyircinin gözüne sokarak yapmamalısınız. Bırakın kimi noktalar yoruma açık kalsın. Schubert ve Şevki Bey'i, İkinci Caddenin Mahkumu'nu izleyin ne demek istediğimi anlayacaksınız...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.