Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Geçtiğimiz günlerde farkettimki toplam yazı sayısı 400'ü geçmiş. İleride sildiklerim olmazsa bu 403. yazı oluyor. 2004 sonlarında martinmystere'nin sayesinde haberdar olmuştu böyle bir hizmetten. Zaman zaman kendiyle ve yaptıklarıyla öğünme gibi algılansa bile yazıları oluştururken okuduklarım, izlediklerim ve yaptıklarım temel çıkış noktaları oluyor. Deneyimlerimi kayıt altına almak, aslında siz değerli okuyucularım kadar (belki de daha fazla) benim işime yarıyor, hayatımı kolaylaştırıyor. Sevdiğim bir lokantaya gitmek istediğimde telefon numarasını, kağıtlardan aramak yerine kendi sayfamda (sayfanın en üst sol tarafında) arama yapıp bulabiliyorum ya da arkadaşlar geçen yıl falan oyun nasıldı diye sorduğunda, sayfamı kaynak gösterip orayı okuyabileceklerini söyleyebiliyorum.
Şimdi 403. yazının asıl sebebine gelirsek. Özellikle ülke dışına yaptığımız geziler öncesi yöreyi tanımak için bir DK yayınlarının kitaplarını bir de interneti kullandık. İnternette reklam amaçlı ticari sitelerden çok bloglar işimize yaradı. Türkçe yazanlar çok değildi, internetteki hemen her konuda olduğu gibi İngilizce metinler çoğunluktaydı. Bu yazıları okurken düşündüm ki yaşadığım Ankara'ya gelmeyi düşünen turistler için rehber niteliğinde blog girdileri oluştursam, bol fotograflar ile süslenmiş. Temel şeyler amaçladığım: müzeler, tarihi yerler, parklar, Ankara'da şehir içi ulaşım, semtlerin konumları-özellikleri vs. Bu girdileri hem Türkçe hem İngilizce yazsam. Projemi zamana yayarak gerçekleştireceğim elbette. Bakalım umarım başarılı olurum. Bu konuda desteğinizi beklerim: Ankara'nın saklı cennetleri nerelerdir sizce mesela? ya da arkadaşınız ziyarete gelecek olsa nereyi görmeden dönme dersiniz? Biz düşündük biraz aklımıza gelenler:
- Anıtkabir
- Ankara Kalesi
- Anadolu Medeniyetleri, Resim Heykel ve Etnografya Müzeleri
- Gölbaşı
- Altınpark, harikalar diyarı, seğmenler parkı, botanik bahçesi
- Pembe Köşk, Mehmet Akif Ersoy'un evi
- Roma Hamamı kalıntıları (ki itiraf ediyorum ben de görmedim henüz)
- Cumhuriyet ve Kurtuluş Savaşı müzeleri
- Gordion tarihi kenti
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.