Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Cumhuriyet gazetesindeki köşe yazıları ile tanıdım Kavukçuoğlu'nu. Sonra bir gün çalıştığım kurumun kütüphanesinde görüp deyim yerindeyse bir solukta okuduğum anı kitabı Sen Vatan Haini misin Baba, bir sonraki anı kitabını okumaya sürükledi. Ala Geyik Sokağı Yoksa Bir Liman mıydı? anıların devamı nitelğindeydi. Anıların ayrıntıları şaşırtıcıydı. Bu ayrıntıların nedenini geçtiğimiz haftasonu Bursa'da öğrenmiş oldum: özlem. 22 yıl zorunlu olarak Almanya'da kalan yazar, cumartesi günkü söyleşisinde bu ayrıntıları açıklamak için ekler pastasını örnek verdi. Ne ilgisi var diye düşünüyor insan ilk duyunca. Ekler, Fransız kökenli bir pasta türü. Ülkemizde de hemen hemen her pastanede yapılır. Gelin görünki Almanya'da bilinen ve yapılan bir pasta değil. Kavukçuoğlu'nun çok sevdiği bu pastaya duyduğu özlem onu geçmişin İstanbul'undaki pastanelere, onların sahiplerine, sahiplerinin öykülerine götürüyor. Sadece ekler pastasının oluşturduğu çağrışımları ve 22 yıllık yurt özlemini düşününce anlaşılıyor kutaplardaki ayrıntılar.
Komik Şeyler Yazmak, yazarın Can Yayınların'ndan 2007 Ekim'inde çıkmış ikinci öykü kitabı. Öykü yazmak bence roman yazmaktan daha güç. Güçlüğü kısa metinlerde konuyu toparlamaktan kaynaklanıyor. Bursa'daki söyleşide öykü konusunda yeni olduğunu ve kimi durumlarda konuyu uzatmaktan kendini alı koyamadığını anlatmıştı. 13 öykünün yer aldığı Komik Şeyler Yazmak'ta Cevriye Hanım, Ortaköy'de Bir Gün ve Kurmay Tevfik adlı öyküleri beğenerek okudum. Hayatın içinden insanların portreleri var öykülerde. Birbirlerini anlamayanlar, hor gören/görülenler, farklı kültürler...Kapıcı ve Şarkıcı öykülerini ise fazla uzun buldum. Aslında sorun öykülerin uzunluğundan konuyu toparlamaktaki sıkıntılar.
Elbette bu görüşlerimin edebiyat eleştirisi olarak değerlendirmemek gerekiyor. Ne öyle bir iddiam ne de yetkinliğim var bu konuda. Sadece beğenerek okuduğum bir yazarın kitabı ile ilgili görüşlerimi yazıyorum. Kitabı Bursa Ankara arasındaki otobüs yolculuğunda bitirdiğimi söylersem ne kadar kolay okunulur bir dille yazıldığını anlatmış olurum sanırım...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.