Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Yaşadığımız günlere ilişkin yazacak çok şey var. Ancak içimden hiç yazmak gelmiyor. Gündemdeki konuların bende uyandırdığı tek his çaresizlik.
Neyseki, bahar geliyor. Günler uzamaya başladı. Giderek daha fazla uzayacak. Artık hava eskisi kadar erken kararmıyor. 21 Hazirana kadar uzayacak. Sonra yeniden kısalmaya başlayacak. Hayat döngülerden ibaret. Gece-gündüz, yaz-kış ve en büyük döngü: yaşam-ölüm. Hiç bir şey kalıcı değil. Bugünler de kalıcı değil. Tek tesellim bu.
Motorları maviliklere süreceğimiz güzel günler umuduyla...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.