Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

yine yeni bir yıl

Havaların gidişinden anlamak pek mümkün olmasa da Aralık ayının sonuna yaklaşıyoruz. Mağazalarda ve caddelerde ışıklı, geyikli süslemeler yeni bir senenin geldiğini hatırlatıyor.  Herkesin yeni yıldan bekledikleri farklı elbette. Ben huzur ve sağlık diliyorum, tüm insanlık için.  2025 yılı içinde her hafta en az bir blog yazısı eklemeyi kendime hedef olarak koydum. Bu yazıların belirli bir konusu olmayacak. Doğaçlama, aklıma gelenler, aklıma takılanlar.  Video izlemektense okumayı tercih edenlerdenseniz, beklerim bloguma.  Yazıları, çeşitli tarihlerde farklı mekânlarda çektiğim fotograflar süsleyecek.  Bir de sürpriz bekliyor, 2025 yılında okurlarımı.  Umarım beğenirsiniz...
Yeni yılın BARIŞ ve huzur getirmesi dileklerimle... Nice yıllara

Ankara'dan kar-kış manzaraları

Ankara'ya mevsimin, uzun süre yerde kalan, ilk karı yağdı. Güneşli ve soğuk bir Ankara ile yeni yılı bekliyoruz...

televizyon konusunda çalışanlar için: Televizyonda Program Yapımı

Ülkemizde bu kadar fazla televiyon kanalı, bu kanallar için üretilen tonla yapım varken sektörde çalışanlara önerilecek, teknik konulara da değinen, kitap arayışı içerisindeydim. Sektöre hitabeden kitapların çoğunda içeriğin üretilmesine dair konular öne çıkartılmış. Teknik konuları öne çıkaran kitapların düzeyi ise sektörün geneline hitabetmiyordu. Yayın formatlarından, kameranın nasıl çalıştığına, ışıklandırmanın öneminden, ses ile ilgili temel bilgilere kadar birçok konuyu genelin anlayacağı düzeyde anlatan Televizyonda Program Yapımı adlı eser Doç.Dr.Sedat Cereci tarafından 2001 yılında yayınlanmış. İnternette Sedat Cereci ismini arayınca, Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde profesör olarak çalıştığını gördüm. Bence önemli bir boşluğu doldurmuş kitabı. Sektör çalışanlarına öneririm. Metropol yayınlarını İletişim dizisinden çıkmış...

İstanbullu güzeller

Fotografı çekeli epey zaman olmuş. 22 Ekim 2008'de İstanbul Ataköy'de çekmişim. Sayfama koyayım diye çok düşünüp, üşengeçlikten bir türlü yapmıyordum. Bugün picasa'nın (google'ın fotograf düzenleme aracı) son sürümünü (3.0) indirince şart oldu bu güzellikleri paylaşmam. İkisi arasında akrabalık yoktur diye düşünüyorum renklerine bakıp. Gene de emin olmamak lazım. Kedi dünyası :)

Bertolt Brecht'in yazdığı Galilei'nin Yaşamı Ankara sahnelerinde

Devlet Tiyatroları, geçen yıl Giordano Bruno adlı oyunu ile ortaçağ İtalya'sında bilim ile dinin yaşadığı çatışmayı sahnelere taşımıştı. Roma'da 1600 yılında yakılarak katledilen Bruno ile aynı dönemlerde yaşayan Galileo Galilei'nin hayatından kesitler içeren oyun , 2008-2009 sezonunda sahnelenmeye başlandı. Başrolde Tamer Levent yer alıyor. Oyunun yönetmenliğini Giordano Bruno 'yu yazan ve yöneten Erhan Gökgücü yapıyor. Oldukça başarılı kostümlerini yapan ise Nalan Türkoğlu (oyun ile ilgili verilen broşürde giysi tasarımını yapan kişi olarak belirtilmiş). Sade dekorda dikkat çeken, belki de dünya gibi, dönen platformun kenarlarındaki çizgilerde gizli. Dikkatli izleyiciler farkedecektir ki dönen platformun kenarlarında dünya haritası çizilmiş. İtalya'nın çizmesini ve Türkiye'yi farkedebilirsiniz. İki perdelik oyun 3 saate yakın sürüyor. Oyunun kahramanı Galilei, dünyanın güneş etrafında döndüğünü, yaptığı gözlemlerle kanıtlayıp fikirlerini açıklayan kitapları h...

Zeytin ve arkadaşları

bir yılın daha sonuna yaklaşırken

Günler günleri, aylar ayları kovaladı ve bir seneyi daha devirdik. Tam olarak devrilmesine bir iki hafta daha var gerçi ama bitti varsayıp seneyi değerlendireyim istedim. Değerlendirme derken, sadeceozgur adlı blog sayfasının değerlendirmesi olacak yapacağım elbette. 2004 yılı sonunda başladığım blog maceramın en üretken yılını geçirmişim. Yazı sayılarına bakınca, 2004'ü değerlendirme dışı tutarak mart-nisan-mayıs-haziran-eylül ve aralık aylarında ortalama yazı sayısı 10'un üzerine çıkıyor. Mart 2008'in olağandışı yüksek olması nedeniyle (42 yazı) mart ayları ortalaması en yüksek olan ay olarak ortaya çıkıyor: 20,5 yazı. Gerçi 2008'i dışarda tutsak bile mart, en verimli geçen ay oluyor ancak diğer aylarla arasındaki fark azalıyor. Sayfa erişim istatistislerine bakınca (merak edenler buradan inceleyebilir) okuyucuların ziyareti de mart ayında tavan yapıyor. Sayfayı oluşturan yazıların içeriklerine göre tasnifi ise dengeli bir görüntü arz ediyor. Kitap tanıtım yazılarıy...

simitçiden sonra yeni moda: etsiz çiğköfte

Küresel kriz teğet mi geçti delip mi geçti tartışması yapıladursun, Ankara'da etrafımıza bakarak neler olduğunu görebiliyoruz aslında. Kebapçıların, lahmacuncuların yerini önce simit sarayları aldı. Ucuza karın doyurma merkezleri olduklarından, hızla yaygınlaştılar. Şimdiki moda etsiz çiğköfte zincirleri. Sanırım, bu zincirlerden en yaygın olanı Adıyamanlı Ömer Usta. Ömer Usta'nın dükkanlarının tabelasında kendi resmi var (soldaki fotograf). Resmin altında da Bu resmin olmadığı yerler şubemiz değildir ibaresi. Dürümü 3 YTL'den satılıyor çiğ köftenin. İçerisinde et olmadığı için daha sağlıklı olduğu düşünülüyor. Bol baharat ve acı ile etsiz olduğunu anlamak pek kolay olmuyor. Bulgur tok tutan bir besin. 3 YTL'ye, lezzetli yiyecekle karın doyurmak çoğunluğun tercihi olsa gerek Ömer Usta'nın şube sayısı gittikçe artıyor. Henüz deneme aşamasında olsa bile web sayfası da var Adıyamanlı Ustanın. Online sipariş verilebiliyor: http://www.meshuradiyamancigkoftecisi.com/

Mobil televizyon

Ülkemizde, deneme amaçlı yayınları saymazsak, ilk televizyon yayını 31 Ocak 1968 tarihinde gerçekleştirilmiş. Tek kanaldan siyah-beyaz olarak günün belli saatlerinde başlayan yayın, şimdilerde yüzlerce kanaldan renkli, hatta kimileri yüksek tanımlamalı (high definition:HD), olarak yapılıyor. 2006 yılında yapılan bir araştırmaya göre günde ortalama 5 saatimiz televizyon izleyerek geçiyor. Günümüzde yalnızca sabit alıcılarla izleyebildiğimiz televizyonu hareketli olduğumuz ortamlarda da izlememize olanak sağlayacak teknolojiye mobil televizyon deniyor. Teknoloji yerine teknolojiler demek daha doğru olur aslında. Hareketli ortamda televizyon yayınlarına ulaşabilmek için birden fazla seçenek var. Ayrıntılara geçmeden önce, bir noktayı açıklığa kavuşturmak gerekiyor. Mobil televizyonu iki farklı dağıtım yöntemiyle sunmak olanaklı: Tek noktadan çok noktaya (broadcast) ve tek noktadan tek noktaya (unicast). Unicast yayının örneklerini ülkemizdeki mobil telefon şebekesi işletmecileri halihaz...

Kaleden Ankara

Kurban bayramının 9 günlüne çıkan izin gününü başkentte geçirince yeni fotograf makineme takılan kaleden görüntüsünü paylaşayım istedim. Ankara kalesindeki evlerin bir bölümü restore edilmiş olsa bile büyük çoğunluğu perişan halde. Geçmişine sahip çıkmayan geleceğine nasıl sahip çıkar diye sorup canımızı sıkmayalım bayram bayram. Kale ve çevresinde, yavaş ilerlese bile, bir takım düzenlemeler yapıldığını not edip fotografları yükleyeyim :) Çankaya yönünü gösteren bu fotografta Hacettepe Hastanesi, Kocatepe Camisi, uzaklarda Atakule dikkat çeken binalardan. Kalenin arka tarafında kalan gecekondu bölgesinden bir kesit. Bu güzel güvercinlerin baktığı yönde, uzun süredir tadilatta olan, Gençlik parkının havuzu, Tandoğan'daki Ziraat Bankası, Ankara Garı görülebilir... Yukarıdaki fotografın ortalarında yer alan bina (eğer yanlış bilmiyorsam) Ulucanlar Kapalı Cezaevi. Ankara'nın ortayeri sayılabilecek bölgesinde kalan cezaevi artık kullanılmıyor. Aşağıdaki fotografta görünen burca ...

Kara Çığlık, Hıfzı Topuz

Afrika orta batısında, Belçika sömürgesi altındaki Kongo'da yaşanan özgürlük savaşını ve bu savaşın lideri Patrice Lumumba 'nın mücadelesini roman tadında anlatan bir eser Kara Çığlık . Eserin yazarı Hıfzı Topuz , 1960'lardan bu yana 27 kez Afrika ülkelerine gitmiş. Romanın geçtiği Kongo'da bir yıl kalmış. Belgesel romanlarda, tarihi gerçekleri kurgu ile harmanlamak kolay bir iş değil. Topuz, bu zor işi büyük ustalıkla yapmış. Bir yanda Lumumba'nın ölümsüzlüğe uzanan mücadelesini izlerken bir yandan gazeteci Vedat'ın aşklarını okuyoruz. Kara Afrika'nın nasıl sömürüldüğünü, sömürücülerin o dönemlerde yerli işbirlikçileri nasıl kullandığını okumak, günümüzde yaşanan kimi süreçleri anlamamıza yardımcı oluyor.

3G, Mobil TV, kafa karışıklığı

Geçtiğimiz hafta yapılan 3G (third generation=üçüncü nesil) mobil iletişim lisansları ihalesiyle birlikte yazılı ve görsel basında bir takım haberler dolaşmaya başladı. 3G veya 3N ile görüntülü telefon, hızlı internet ve mobil televizyon hizmetlerinin verileceği söylenir oldu. Öncelikle televizyon derken neden bahsedildiği konusunda herkesin hemfikir olması gerekiyor. Evlerimizdeki televizyon alıcıları ile izlemekte olduğumuz içerik, tek noktadan çok noktaya doğru gönderilen bir içeriktir. Bu içeriği alanların sayısı, alınan içeriğin kalitesini etkilemez. Mobil ortamda 3G ile verilmesi planlanan ise tek noktadan tek noktaya (unicast) içeriktir. Aslında 3G, teknolojik olarak multicast'i destekleyen protokollere sahiptir. MBMS (Multimedia Broadcast Multicast Service) adı verilen hizmet sunularak, halihazırda kullanmakta olduğumuza benzer bir televizyon yayını 3G üzerinden sunulabilir. Ancak, bildiğim kadarıyla MBMS destekli telefonlar mevcut değil. Operatörler için de bu hizmet ile...

İşte Özgür Dünya, It's a free world: Ken Loach'ın son filmi

İspanya iç savaşını konu alan Ülke ve Özgürlük adlı filmiyle tanıdığım İngiliz yönetmen Ken Loach'ın son filmini Ankara'da izlemek için epey beklemek gerekti. Neyseki Kızılırmak sineması halen var ve bizler Loach'ın filmi gibi yapımları görebiliyoruz. 1936 doğumlu yönetmenin son filmi İngiltere'deki saatlik işçiler ve kaçak göçmenlerin hayatlarına eğiliyor. Esnek çalışma, saatlik işler, gerektiğinde gerektiği kadar işçi alıp sosyal güvencesiz çalıştırma gibi kapitalizmin yeni icatlarının insan hayatına etkileri olarak özetlenebilir filmin konusu. Çalışanların hayatlarının zorluğunun yanısıra, çalıştıranların para kazanma hırsının sıradan insanlar üzerindeki dönüştürücü, insanlıktan çıkartıcı etkileri de çarpıcı bir şekilde anlatılmış. Başrolleri Kierston Wareing, Juliet Ellis, Leslaw Zurek ile Joe Siffleet oynuyor. Özellikle Angie rolünde Kierston Wareing oldukça başarılı. Venedik film festivalinden en iyi senaryo dalında ödül alan filmi izlemek isteyenlerin acele etm...

Radyonun ABeCe'si, Yiğit Yavuz

Yüzlerce radyonun yayında olduğu ülkemizde, işin teknik yönlerini de anlatan Türkçe kaynak eksikliği şaşırtıcıydı. Bu dönem başladığım öğretim görevliliği sırasında çok arayıp bulamadığım kitap Ekim 2008'de basılmış. Piyasada radyo-radyoculuk üzerine yazılmış kaynak kitaplar iletişim fakültelerinde okuyanlara yönelik hazırlanmış. İşin idari boyutlarını, felsefesini anlatıyor. Düzenleyici kuruluşlardan, yayınların içeriklerinden bahsediyor ancak tekniğe ilişkin bilgi yok denecek kadar az. Yiğit Yavuz'un kitabı, bu alandaki boşluğu başarıyla dolduruyor. Radyonun hangi bölümünde çalışıyor olursanız olun Yavuz'un kitabından çok yararlanacağınız kesin. Teknik, program ve idari diye ayırabileceğimiz radyo personelinin herbirinin diğerlerinin yaptığı işleri bilmesi önemlidir. Bu sayede diğerlerinin ihtiyaçları daha iyi anlayabilir. Ancak, özellikle tekniğe ilişkin bilgilerin anlaşılması zor olur. Belki en zoru bu bilgileri herkesin anlayabileceği dille açıklamaktır. Yavuz, zor ol...

Cafe Lins, Ankara'da Viyana esintileri

Defalarca önünden geçip, her seferinde güzel bir yere benziyor dememize karşın, geçtiğimiz haftasonuna kadar gitmediğimiz mekan: Cafe Lins. Takip ettiğim blogların birinde mekanın adını görüp, web sayfasını ziyaret edince gidip bakmaya karar verdik. İyi de yapmışız. Güzel dekore edilmiş, rahatlatıcı müzikler çalan bir yermiş. Menüsünde yazanlarla servis edilenler kimi yerlerde uyuşmaz. Çok lezzetli, süslü bir şey beklersiniz menüyü okuyunca. Oysa getirilen, yazanla ilgisizdir. Cafe Lins'de denediğimiz iki kahve ve yanda fotografını gördüğünüz elmalı İspanyol keki, beklentilerimizi fazlasıyla karşıladı. Mozart adlı içinde çikolata likörü ve badem bulunan kahve lezzetliydi. Kek, tek porsiyon istememize karşın iki kişiye yetecek büyüklükte geldi. Et yemekleri 15-20 YTL civarında. Alkollü içeceklerin de(şarap, bira vs) sunulduğu mekanda Avusturya-Almanya'nın elmalı tatlısı apfelstrudel, şinitsel gibi seçenekler var. adres: Bestekar Sokak No:84/A Tunalıhilmi - ANKARA tel (312) 4...

dersimiz Ka-Pi-Ta-Lizm

Geçtiğimiz cumartesi günü Ankara sokakları, ülkenin dört yanından gelenlerle doldu. Yukarıdaki fotograf, mitinge katılanların ortak dileğini özetliyor gibi.

televizyonun internet hali: televiDyon.com

IPTV mi internet televizyonu mu tartışmasını yapaduralım, yeni medyanın başarılı örnekleri çoğalıyor. M.Serdar Kuzuloğlu ile Timur Sırt'ın teknoloji sohbetleriyle başlayan yayını ( teknosohbet.tv ) televidyon.com adresinde devam ediyor. Yeni portalda teknoloji yorum videolarının yanısıra, sinema, futbol gibi bir çok kişinin ilgisini çeken konularda da keyifli sohbetleri izleyebiliyoruz. Geniş bant internet (ki hangi hızın geniş banta karşılık geldiği tartışmasına pek girmeden:) erişimi olan herkesin sorunsuz izleyebileceği kaliteli görüntülerin arasına reklam yerleştirilmiş. Yeni medyada erken yer almak avantajlı olacaktır.

İçerik üretiminde yeni dönem: HD

Sektörden olsanız da olmasanız da duyduğunuz bir terimdir HD. Çoğunlukla yüksek çözünürlük olarak bilinse bile doğru çevirisi yüksek tanımlamalıdır. Televizyon yayıncılığında yeni bir dönemin kapısını aralayan teknoloji olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yüksek tanımlama terimi (HD) aslında varolandan yüksek anlamında kullanıldığı için tarih boyunca farklı değerleri ifade etmiş. Televizyonun siyah beyaz olduğu yıllarda bile HD olarak adlandırılan format varmış mesela :) Günümüzde bahsedilen ise satır ve pixel sayısı ile tarama tipine göre farklı isimler alan yenilikler bütünü. Temelde 3 HD formatından bahsedilebilir: 1080i, 720p ve 1080p. i=interlaced p=progressive anlamında kullanılan kısaltmalar. 1080, 720 ise satır sayıları. Halihazırda kullanmakta olduğumuz PAL'in 576'sı aktif olarak kullanılan 625 satırı olduğunu akılda tutarsak HD görüntülerin çok daha ayrıntılı (5 kat kadar deniliyor) olacak. Günümüzde DIGITURK, D-SMART tarafından yapılan HD yayınlar 1080i formatında ve...

Bebek, Starbucks, Bebek Badem Ezmesi

Fotograflar, yoruma gerek bırakmıyor aslında. Gene de bir iki satır yazayım. İstanbul boğazının en güzel yerlerinden birisi Bebek. Sahildeki kafelerin girişleri caddeden yapılıyor. Manzaraları yukarıdaki gibi :) Bebek badem ezmesi, yıllardır sürdürdüğü özenli imalatına devam ediyor. Kimilerince şekeri az olarak değerlendirilse de bence ezme yapılan yemişin (badem ya da antepfıstığı) kendi tadını almanıza olanak sağlayacak düzeyde konuyor şeker. Badem-fıstık ezmenizin yanında günün kahvesinden (3,75 YTL bugünlerde) alıp kuruluveriyorsunuz Bebek Starbuck 'ın alt katında denize yakın bir masaya. Denizle aranızda mutlaka bir kaç masa oluyor ama sabrettiğinizde denize sıfır masaya ulaşabiliyorsunuz ve yukarıdakine benzer fotografları çekebiliyorsunuz... Bebek Starbucks'ın adresi şöyle: Cevdetpaşa Cd. No:30 Bebek, Beşiktaş, İstanbul, Tel: 0.212.287 43 63

Yıldız Sarayı

Her köşesi ayrı sürprizlerle dolu İstanbul'u keşfe devam ediyoruz her gittiğimizde. Bu kez Yıldız Sarayı'nı ve parkını keşfettik. Yıldız Sarayı , Barbaros bulvarından yukarıya doğru çıkarken yolu sağ tarafında kalıyor. Girişi Yıldız Teknik Üniversitesi'nin de girişinin olduğu sapaktan. Yukarıya kadar çıkan yol sarayın girişinde son buluyor. Şimdilerde müze olarak ziyarete açık olan bölüm, sanırım sarayın toplam binalarının %10 falandır. Görkemli bahçesi, binaların büyük bölümü tadilatta. Tadilatın ne zaman biteceği meçhul. En azından müzedeki görevlilerin bilgisi yok. Sarayın ihtişamı Viyana'da gördüklerimden aşağı kalır değil. Ancak oradaki saray-müzelerin düzenlemesiyle Yıldız'ı karşılaştırmak olanaksız. Yılların etkisiyle soluklaşmış bir kaç bilgilendirme panosu dışında bilgi yok. Audio guide (sesli rehber) sistemi elbette yok. Oysa yıllar boyu Sultan Abdülhamit'in konut ve idare merkezi olarak kullandığı, M.Kemal'in Samsun'a gitmeden önce Vahdettin...

CEBIT Yayıncılık Konferansının yaptığı çağrışımlar

CEBIT ile ilgili yazmaya devam edeyim bir süre. Sektörü yakından izleyenler için, konferansta konuşulanlar sürpriz şeyler değildi. Gerek ülkemizde gerekse yurtdışında yakınsama (convergence) bir süredir gündemde. Yayın ile bilgi teknolojilerinin bir araya gelmesi, daha somut ifadesiyle televizyon ile internetin buluşması diyebileceğimiz bir kavram yakınsama. Büyük resme baktığımızda yayın işinde uzmanlaşmış şirketlerin (Tandberg Television ve Scientific Atlanta gibi) telekom/veri iletişimi konularında uzmanlaşmış şirketlerce (Ericsson ve Cisco gibi) satın alınmasıyla hızlana bir süreç yaşanıyor son yıllarda. Konferansın özellikle ilk günündeki IPTV konulu sunumları bu gözle değerlendirmek gerekli. Konferansta IPTV operatörü olmak için hazırlık yapan TTNET, set üstü kutusu ve IPTV uyumlu televizyon gibi hazır cihazlar sunan VESTEL, Avrupa Yayın Birliği (EBU) ve RH Danışmanlık şirketi adına sunumlar yapan değerli konuşmacılar yeni teknolojilerle birlikte televizyon sektöründeki muhtemel ...

Cebit Yayıncılık Konferansı ardından

Sektörel fuarların kimileri ilgili sektörlerince kabul görmüş durumda. Hannover Messe adlı şirketin CEBIT adı altında düzenlediği iki fuar, CEBIT Bilişim ve CEBIT Yayıncılık (resmi adları daha uzun olmakla birlikte) bu tür fuarlardan. Her sene kasım ayı, CEBIT Yayıncılık ayı oldu artık. Bu yıl 12. düzenlenen fuarın yanı sıra bu kez WOW oteline alınan konferans, üst düzey yabancı konuşmacılarıyla yararlı geçti. 20 kasım perşembe günü başlayıp 23 kasım pazar günü sona eren fuar gene iki ayrı salında gerçekleştirildi. Daha çok son kullanıcıya yönelik ürünlerin sergilendiği 10 numaralı salon uydu alıcısı satan şirketlerin standlarıyla doluydu. TURKSAT'ın sayısal kablo yayınlarıyla ilgili yeni markası olan Teledünya'nın da tanıtımını yaptığı stand ilgi çekiciydi. D-SMART, Sony ve Sanyo iki salon arasındaki girişte ürünlerini sergilemeyi seçmişlerdi. 9 numaralı salonda TRT, Çocuk kanalı başta olmak üzere yeniliklerini tanıttı. Yayın sektörünün profesyonellerine hitabeden 9 nolu salon...

Asitane, Osmanlı saray mutfağı

İstanbul'un her köşesi ayrı sürprizlerle dolu. Edirnekapı'daki Kariye Kilisesi Müzesi ve müzenin yanı başındaki Kariye Oteli'nin Asitane adlı restaurantı son gezimizin sürprizi oldu. Müzeyi ve eşsiz mozaiklerini başka bir yazıya bırakarak Osmanlı sultanlarının yemeklerinden oluşan şaşırtıcı menüsüyle Asitane 'yi anlatmak istiyorum. Asitane'nin iyi düzenlenmiş web sayfasındaki tanıtım yazısıyla başlamalı belki: Osmanlı Mutfağı, gizli kalmış bir hazine, 700 yıl boyunca yaşamış dev bir imparatorluğun lezzet mirası. Orta Asya, Anadolu, Orta Doğu ve Balkan ülkeleri lezzetlerinin harmanlanması sonucunda zenginleşmiş ve sınırları içindeki toprakların yemek kültürleri üzerinde derin izler bırakmış... Ancak, ne yazık ki bu zengin mutfak, aşçı loncalarının yemek ve pişirme bilgilerini meslek sırrı olarak saklama geleneğinden basılı dökümanlara geçememiş ve günümüze hakkıyla taşınamamış. Asitane Restaurant olarak bizler, 1991 senesinden beri bu görkemli mutfağın sak...

Ankara'nın kirlenen havası

Uzun yıllardır doğalgaz ile ısınan ve bu sayede kış aylarında da temiz havaya kavuşan başkent, son zamlardan sonra eski haline döndü. Özellikle gecekonduların yer aldığı/komşu olduğu semtlerde akşamları kesif bir kömür kokusu genizleri yakıyor. Anlaşılan doğalgaz bağlantısı olan evlerde bile uygun şartlar mevcut ise sobalar kuruldu. Odun-kömüre geri dönüş yapıldı.

CEBIT, Broadcast Cable & Satellite yaklaşırken

Yayıncılık sektöründe çalışanların, özellikle IBC, NAB gibi uluslararası fuarlara katılma olanağı bulamayanların merakla beklediği CEBIT yayıncılık fuarı önümüzdeki hafta perşembe gününden itibaren İstanbul Fuar merkezinde başlamış olacak. Bu yıl 12. düzenlenen fuar ile birlikte ilk iki gün (20-21 Kasım 2008) uluslararası katılımlı konferans yapılacak. Bugüne kadar yabancı konuşmacılar yer almıştı konferansta, ancak bu sene kadar üst düzey katılımcının yer alacağı bir konferansa daha önce rastlamamıştık. CEBIT yayıncılık konferansına katılacak 3 önemli konuk var. Bunlar sırasıyla SES Astra'nın CEO'su ve Başkanı Ferdinand Kayser, ABD Ulusal Yayıncılar Derneği (NAB) Başkanı David K. Rehr, ve Uluslararası Yayıncılar Birliği (IAB) Başkanı George Waters. Konferansın ilk günü içerik üretimine, ikinci günü ise içerik dağıtımına ilişkin konulara ayrılmış. Konferansın ayrıntılı programını http://www.cebit-bcs.com/konferans_programi.html adresinden görebilirsiniz. Bu konferansların düz...

Mükemmel Bir Gün, Ferzan Özpetek

Ferzan Özpetek, insan ilişkilerini inceleyen filmler yapmaya devam ediyor. İki çocuklu, boşanmış, annesi ile birlikte yaşamaya başlayan kadın ayaklarının üstünde durmaya çalışırken, adam (bakan koruma polisi olarak çalışmaktadır) karısını unutamamış ve giderek saplantıya dönüşen bir tutkuyla eski günlerini aramaktadır. Bu aile ile babanın korumalığını yaptığı bakanın ailesinin 24 saatinin anlatıldığı film dramatik bir son ile bitiyor. Aslında filmin başında gördüğümüz sahne ve gelişmelerden sonu kestirmek zor olmuyor. Sonunu bilmek, filmi izlenmez yapmıyor. Yakın plan çekimlerle güçlendirilmiş anlatım, İtalyancanın kendine has müziği ile birleşiyor. Gabriele Paolino'un canlandırdığı Kevin (ailenin küçük çocuğu), göz tembelliği nedeniyle taktığı tek camı puslu gözlüğü ve tombulluğu ile çok sevimli. Özpetek, daha önce çalıştığı oyuncularla çalışmayı tercih eden bir yönetmen anlaşılan. Serra Yılmaz, yönetmenin vazgeçemediklerinden. Bu filmde de sonlarda dondurma satıcısı olarak görüyo...

Quantum of Solace

Casino Royal ile başlayan Daniel Craig'li James Bond serisinin ikinci filmi vizyona girdi. Casino Royal ile başlayan değişim son 007 filminde hız kesmeden sürüyor. Daha önceki filmlerin bir sahnesinde yer alan "Bond...James Bond" sözü, değişmez içkisi votka martini, Bond kızı ile olan aşna fişne işleri bu filmde yok. Filmde olmayanlardan biri de Mr.Q. Q, teknolojik oyuncaklar yapıp Bond'un olurolmaz yerlerde kullanması için veren deli/dahi tip. Craig'li Bond'un ikinci filminde alıştığımız Bond filmlerinden uzaklaşma sürüyor. Dünya gündemiyle daha içli dışlı, yer yer takibinde zorlanılacak kadar harehetli takip-dövüş sahneleriyle dolu, espirilerin neredeyse hiç yer almadığı bir film olmuş Quantum of Solace. Bu gidiş sürerse bir efsanenin daha sonu gelir. En azından benim için.

Ankara Ekin Tiyatrosu'nun yeni oyunu: Deliler Boşandı

Aziz Nesin'in eserinden güncelleştirilerek sahnelenen Deliler Boşandı, Ankara Ekin Tiyatrosu tarafından izleyiciyle buluşuyor. Nesin'in söylediği ve epey tartışılan ülke halkının zekasına ilişkin tespiti, oyunu güncelleştirenlerce doğru kabul edilmiş anlaşılan. Hani oranlar vardı beyan edilen. %40-60 sayıları. Herkesin kendini azınlıktaki bölgede varsayıp az bile söylemiş dediği :) Tiyatro eserlerinde hiç sevmediğim bir tarz. Lafın tamamını söylemek, izleyicinin gözüne sokmak mesajları. Deliler Boşandı'da, özellikle ilk perdede tam olarak bu yapılıyor. Seçimlerde alınan oylara göndermeler, mevcut siyasi yapıya göndermeler daha dolaylı yapılsa keyif verici olabilecekken direkt cümleler kurulunca rahatsızlık veriyor. Oyuna bilet alıp gelenlerin büyük çoğunluğunun zaten bildiği durumları döne döne anlatmanın kime ne yararı olur anlamak zor. Deliler Boşandı'nın oyunculuklarına ve müzikli danslı yapısına ise diyecek yok. Özellikle Bülent Yıldıran çok başarılıydı. Tek perdel...

Blogger ve blogspot sayfalarına erişim yasaklanmıştı...

Bu girdiyi yazdığım gün sayfaya erişim yapılamıyordu. Sayfanın adresini yazdığınızda Diyarbakır'da bir mahkemenin aldığı karar karşınıza çıkıyordu. Digiturk'ün yayın haklarını ihlal eden bir grup blogspot uzantılı site sahibine karşı başlatılan hukuki süreç, tüm blogspot uzantılı sitelerin kapatılmasıyla sonuçlandı. Teknoloji, her geçen gün ilerliyor. Bu ilerlemeyi kimi zaman bizler (bu sektörün çalışanları) bile takip edemiyoruz. Hukukçuların bilgi teknolojilerinde uzmanlaşmalarıyla yukarıda kısaca özetlediğim benzeri aksaklıkların azalacağını umarım. Bu süreçte, kısa süreli de olsa, sayfamdan ayrı kalınca yazmanın, bildiklerimi-gördüklerimi paylaşmanın benim için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha farkettim. Yeniden merhaba!

Suçlu Yürekler, Şinasi sahnesinde

Sinema sezonunun törenle açılışından sonra tiyatro sezonunu da açtık. Bir devlet tiyatrosu oyunu ile: Suçlu Yürekler . Devlet tiyatrolarının tanıtım sayfasındaki yazıdan bir alıntı ile başlayayım oyun hakkındaki görüşlerimi yazmaya: İnsanı yalnızlığa iten ve kaybolan Amerikan ideallerini; uzunca bir süredir birbirinden ayrı ayrı yaşayıp, hiçbir anlamda birbirine benzemeyen, fakat en küçük kız kardeşin cinayete teşebbüsü nedeniyle bir araya gelen ve sürekli birbiriyle rekabet eden üç kız kardeşin beklenmedik buluşmalarını ve onların fırtınalı geçmişlerini resmederek vurgulayan Plutzer, Golden Globes, New York, Film Critics Circle Awards gibi pek çok ödül kazanmış, Diane Keaton, Jessica Lange, Sissy Spacek' in oynadığı film versiyonuyla 3 dalda Oscar' a aday olmuş tatlı sert bir komedrama. Sizi bilmem ama yukarıdaki yazıyı okuduğumda Amerikan ideallerine, insanı yalnızlığa iten ideallere sert göndermeler bekliyordum. Kapitalizme yönelik eleştiriler bekliyordum. Ama gelin görünki ...

Vicdan, Erden Kıral'ın son filmi

Gitmeden önce eleştirilerinin oldukça kötü olduğunu duymuştum, yönetmenin Erden Kıral olduğunu görünce aklıma 1990'lı yılların sonlarında izlediğim Avcı filmi gelince sinemaya girme konusunda kararsızlık geçirdim bir süre. Gene de Türk sinemasına katkı ve Murat Han'ı izlemek için girmeye karar verdim. İyi ki de izlemişim. Avcı gibi deneysel bir film izlemekten korkuyordum. İzmir'e doğru giderken Manisa'nın Salihli-Turgutlu gibi ilçelerinde yol kenarında görünen tuğla-kiremit fabrikalarında çalışanların yorucu hayatlarından bir kesit ile başlıyor Vicdan , adının filmin konusu ile pek bir bağı olmasa bile (zorlayınca bir şeyler bulunabilir elbette ama zorlamak lazım). Filmin konusu hakkında bir şey yazmayacağım, izleyecekleri kızdırmamak adına. Tülin Özen ile Nurgül Yeşilçay'ın oynadığı karakterleri değiştirsek çok daha başarılı bir sonuç çıkardı diye düşündüm izledikten sonra. Tülin Özen daha süssüz daha inandırıcı oynamış. Rolünün hakkını fazlasıyla vermiş. Murat Ha...

Santiago de Chile

Santiago de Chile, Şili'nin başkenti. Kuzeyden güneye 4300 km, doğudan batıya ise 200 km büyüklüğe sahip, deyim yerindeyse ip gibi ince uzun bir ülke Şili. Vikipedia'daki bilgilere göre yüzölçümü sıralamasında 756.096 kilometrekare ile 39. (Türkiye 34. sırada 814.578 kmkare ile). Yüzölçümü ülkemize yakın olsa da nüfüs bakımından epey gerilerde. Türkiye 18. sırada yer alırken, Şili 16 milyon civarındaki nüfusu ile 60. sırada yer alıyor. Nüfus yoğunluğu km kare başına 21 kişi sadece. Türkiye'de ise 80 kişinin üstünde. Kuzeyindeki çöl ve güneyindeki Patagonya bölgesinin yerleşime pek uygun olmadığını göz önüne aldığımızda 16 milyonluk nüfusun, yüzölçümü bakımından büyük de olsa, belli merkezlerde toplanmasını normal karşılamak gerekiyor. Buna karşın Santiago'nun 6 milyon kişiyi barındırması şaşırtıcı. Nüfusun neredeyse %40'ı tek kente toplanmış ve bu kent büyük depremler geçiren bir yer. Son dönemlerde yapılan binalar, depreme dayanıklı yapılıyormuş. Fotograflardan ...