Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Bir örovizyon şarkı yarışması daha geride kaldı. Litvanya ve Rusya'nın şarkılarını beğenmiştim finalleri izlerken. Hatta, 5 mesaj (10 kontür) ücretine karşın ilk kez Litvanya için oy kullandım. Sonuçta Türkiye'den Litvanya'ya sıfır puan gitti. Zaten sondan 3. oldular. 4. olmamız şarkımızın beğenildiğinin göstergesi. Zaten temsilcimiz kim olursa olsun 60-70 puanı garanti oluyor. Yarışmanın sunucusu kaç ülkeden tam puan aldık diye sayarken, bu ülkelerde yaşayan gurbetçileri unutmuş gibiydi.
fikrinizi bilemeyeceğim tam olarak ama, ben gerek Türkiye'nin ve gerekse diğer ülkelerin bu yarışmada aldıkları puanların asıl sebeplerinin müzik değil de siyasi kaynaklı olduğunu düşünüyorum.
YanıtlaSilDilimizden ödün verdikçe, yabancı dil içerikli ve abuk subuk sözler uydurdukça sıralamada yükseliyoruz ne hikmetse? Sanki İngilizce şarkı sözlerimizin içinde dünyayı kurtaracak sırlar var da...