Ülkemiz sinemasında fazla örneğini bilmiyorum tek mekanda geçen filmlerin. Kısık Ateşte 15 Dakika'yı izlerken aklıma hep Mustafa Altıoklar'ın Banyo adlı filmi geldi. Orada da birbirleriyle bir şekilde bağlantılı olaylar, kapalı mekan, dekor gibi duran banyo. Bu filmde de olaylar lüks Fransız restaurantı Le Chic'te geçiyor. Birbiriyle bir şekilde ilişkili öyküler, fazlasıyla zorlama finalle beklenmedik sona bağlanıyor. Kimi karakterler inandırıcılıktan uzank. Metin Akpınar'ın canlandırdığı oymacı, restaurantın kadın düşkünü sahibi ve sanki final sahnesi için filme monte edilmiş gibi duran komiser bunlardan. Öte yanda Haluk Bilginer, oyunculuğu adeta ile büyülüyor. Aysun Kayacı, filmde söylediği şarkılarda kendi sesini kullanmış. Bir çok ses sanatçısından başarılı, belki bu yeteneğini ileride kullanır. Ata Demirer'in performansı iyi olsa bile, oyuculuğu ile ilgili yorum yapabilmek için farklı karakterlerde izlemek gerekiyor. Başta da yazdığım gibi örneğine sık rastlanmayan bir türde umut vaadeden bir çalışma olsa bile sinemada izlemediğim için üzülmedim.
"Bak ne yaptım, piramidi avucumun içine sığdırdım." Benzeri milyon kez çekilmiş bir fotoğrafı kendi telefonuyla da kaydetmiş olmanın anlamsız gururu ve mutluluğu sesine yansıyordu. Bak diye seslenmişti ama seslendiği yerde boşluk dışında bir şey yoktu. Hayatının tümünü kaplayan büyük boşluk. Oysa aşıklar kentine yalnız gelmek değildi planı. Bu hafta çok farklı geçecekti. Nikahın ardından balayı için geleceklerdi Paris'e. Kalacakları oteli iki ay öncesinden ayarlamıştı. Bir haftalık tatilde gezecekleri yerleri belirlemişti gün gün, hatta saat saat. Şimdi avucunun içine sığdırdığı piramidin yerinde sevgilisinin eli olabilirdi. Eğer nikaha bir saat kala, bu iş olmayacak, ben vazgeçtim demeseydi.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.