Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
40'lı yaşlarında, bekar, tek başlarına yaşayan bir kadın ve erkeğin birlikte yaşama çabalarının bir yılını konu alan oyun, 100 dakikalık tek perde olarak sahneleniryor. 3 oyuncunun yer aldığı ve Oda Tiyatrosu'ndaki Köpek-Kadın-Erkek, günümüzde gittikçe daha sık karşılaştığımız, kariyer sahibi, karşı cinse ihtiyacı olmadan yaşamaya alışmış/alışmaya çalışan kadın ve/veya erkeğin bu çabasında nereye kadar başarılı olduğunu/olabildiğini irdeliyor.
Son on dakikasına kadar sıkmadan mantıklı bir çizgide ilerleyen oyunun son on dakikası ile ilgili fazla bir şey yazmak istemiyorum. Çünkü son on dakikasında olanların oyunun genel gidişi ile açıklanabilir yanı yok. Karakterlerin 90 dakika boyunca ortaya konuluş şekline bakan izleyici son 10 dakikadakileri çözemiyor. En azından ben çözemedim.
Oyunu izleyen okyucularımın yorumlarını merak ediyorum. Benime ve sizlerle paylaşmalarını rica ediyorum. Son bir hatırlatma Oda tiyatrosunda oyunlar 18.30'da başlıyor. Diğer sahnelerde 20'de başlamasına aldanıp 20'de gitmeyin...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.