Ana içeriğe atla

kartlı telefon

Bir daha arasam, acaba gelmiş midir eve? Gene annesi çıkarsa ne diyeceğim? Konuşmadan kapatsam ayıp, onu sorsam, evladım daha bir saat önce de aramadın mı dese ne cevap vereceğim?  Kartta kaç kontür kaldı onu da bilmiyorum. Kartı takınca gösterirdi eskiden, bozulmuş bu galiba, arama başlamadan göremiyorum kaç kontürün kaldığını.  Öylece kalakaldım pastanede. Birden hışımla kalkıp gitti. Oysa daha yeni oturmuştuk. Çaylarımızı söyleyip pasta sipariş etmiştik. Çayın gelmesini bile beklemedi.  Bu soğukta eve dönmüştür diye düşünüyorum ama kim bilir belki siniri yatışsın diye dolaşıyordur. Ne kadar da aptalım. Öyle pat diye sorunca afalladım. Lafı ağzımda geveledim. Sonra o da kalkıp gitti.  Neyse, bir saatten fazla geçti. Bir daha çevireyim numarayı. Belki dönmüştür.  

Mühendislik ve yaz stajları

Genellikle hiç üzerinde durulmayan zorunlu yaz stajları, mühendislik eğitiminin önemli bölümlerinden birisidir. Birisi ikinci sınıftan üçüncü sınıfa geçerken, diğeri de üçüncü sınıftan dördüncü sınıfa geçerken olmak üzere iki yaz yapılır. Yazın yapılmayanları şubat arasına sıkıştıranlar da olsa bile adı üstünde "yaz stajı". Yaz aylarında yapılacağı varsayılmıştır. Eğer iyi bir üniversitenin iyi bölümlerinden birinde okuyorsanız, stajınızı yapacak yer bulma konusunda fazla sorun yaşamazsınız. Bölümünüze, staj yapabileceğiniz yerler başvuruda bulunmuştur. Özel bir yer aramıyorsanız onlardan birini tercih edersiniz.
Olabilse bir çoğunun "naylon" olarak yapmayı tercih edeceği staj, dediğim gibi mühendislik eğitiminin önemli halkalarındandır. Stajlarımdan birincisini Tübitak'ta diğerini Hacettepe Hastanesi Elektrik Atölyesi'nde yaptım. İkinci sınıftan üçüncü sınıfa geçerken, yani ilk yaz stajında öğrencinin hedefi sektörü tanımak olmalıdır. Çalıştığı (staj yaptığı) birimdeki mühendislerden mesleği ile ilgili çalışma alanlarını öğrenmeli, hangi alanda ne tür işler yapılıyor, gelir seviyesi nedir, olumlu ve olumsuz yanları nelerdir gibi sorularına yanıtlar aramalıdır. Bölüm dersleri ile henüz tanışmış bu arkadaşlardan meslekleri ile ilgili çalışmalar beklemek haksızlık olur. Onlara, araştırma yapmanın ve rapor yazmanın incelikleri hakkında fikir verecek uygulamalar yaptırmak en doğru iş olacaktır. Üçüncü ve dördüncü sınıfta alacakları derslerin öneminden, bu dersleri geçmelerinin yeterli olmayacağından, büyük olasılıkla hayatları nihayetlenene kadar bu işlerle uğraşacakları için konuyu "öğrenmelerinin" önemli ve şart olduğundan sık sık söz edilmelidir. Stajerlerine özel program uygulayan, bu konuyu önemseyen bir kuruma gittilerse mesleklerine atıldıklarında bu stajın büyük yararını göreceklerdir.
Son sınıfa geçmiş mühendis adaylarından beklentiler ise farklı olmalıdır. Bu arkadaşlar intörn (6.sınıf tıp öğrencisi) sayılabilir. Tıp eğitiminde, 3. sınıf ve sonrasında bilgiler uygulamalar ile pekiştirilir. Son sınıfta öğrenciler tüm klinikleri dolaşır. Bu tür bir eğitim sayesinde doktor olduklarında uzmanlaşmamış olsalar bile her konuda fikir sahibi olurlar. Eğer uzmanlık eğitimini kazanırlarsa bir konunun uzmanı olma şansını da bulurlar. Ancak, mühendislik eğitiminde uygulamalı derslerden anlaşılan laboratuarlarda, yani kontrollü ortamlarda, daha önceden oluşturulmuş setleri kullanarak çeşitli bilgilerin deneyerek öğrenilmesini sağlamaktan ibarettir. Oysa bu şekilde, laboratuarlar ile, bir şey öğrenilmiyor. Tüm derslerden ortalamalar civarında notlar alarak 2,50'nin üzerinde GPA ile, 4 yılda, hiç bir bölüm dersini tekrar almadan mezun olmuş bir mühendis olarak şunu söyleyebilirim ki eğitimin bana öğrettiği tek şey çalışmak oldu. Biraz iddalı bir söz ancak doğru olduğunu düşünüyorum. Tıp eğitimini model olarak önümüze koyarsak oradaki kliniklerin bizdeki tek karşılığı (ki o da ne kadar benzetilebilirse) son sınıfa geçerken yapılan yaz stajıdır. Klinikler ne kadar önemliyse, son sınıfa geçilirken yapılan staj da o kadar önemlidir. Kişi, mühendis adayı olduğunun bilincine varmalı, tutum ve davranışlarını buna göre şekillendirmelidir. Mühendis, yalnız mesleğini uygularken değil, hayatın her alanında topluma önderlik etmesi gereken kişidir. Bu ağır sorumluluğu kavramak kolay değildir. Yaz stajında arkadaşlarla sohbet, farklı üniversitelerin durumunu gözlemek, çalışma alanları ile ilgili detaylı bilgiler toplamak önem verilmesi gereken hususlardır. Ancak, bunların özellikle 3. sınıfa geçerken yapılmış yaz stajında halledilmesi gerekir. Son sınıfa geçmiş öğrenci, mesleği ile ilgili basit üretimlerde bulunacak bilgi birikimini edinmiş olmalıdır. Eğer bu birikimde eksiklikler varsa onları süratle gidermeye bakmalıdır. Mühendis adayına, genellikle 4 hafta süren stajı boyunca çalışıp tamamlayabileceği cinsten işler verilmelidir. Yapılmaması gerek en önemli yanlış, mühendis adayından teknisyenin sorumlu olmasını istemektir. Mesleğine başlama arifesindeki mühendis adayı, bir sonraki yıl iş vereceği kişilerden, iş almaya zorlanmamalıdır. Mühendis adayını "getir götür" mühendisi olarak kullanmak ise o yaz stajını, çok önemli bir zaman dilimini, boşa geçirmek olacaktır.
Ülkemizde, ne yazık ki, mühendisin mesleğini yapabileceği iş sayısı, her sene yeni mezun olanların hepsine çalışma olanağı sunacak kadar çok değil. Bu gerçeği göz önünde tutunca "farklılık yaratmak" bir adım öne çıkmada önemli hale geliyor. Yaz stajı, farklılık yaratabilmek için iyi bir fırsat. İlk iş başvurusunda verdiğiniz özgeçmişinizde, başarılı geçirilmiş iki yaz stajı sizlere bir adım öne çıkma olanağı sağlar. Naylon staj, yazınızı iyi geçirmenizi, doğru düzgün staj ise mesleki hayatınızı iyi geçirmenizi sağlayacaktır. Tercih sizlerin :)

Yorumlar

  1. Ozgur abi, dusuncelerine bir muhendis adayi olarak ve iki donemdir General Elektrik'in beyaz esya kisminda staj yapan birisi olarak kesinlikle katiliyorum.
    Amerikada,uygulanan ve benimde dahil odugum staj(Co-op: Cooperative Education Program) programi hakkinda bilgi vermek istiyorum.
    Bu staj programi icin adaylar ilk yilin sonunda genel muhendislik derslerini bitirdikten sonra 3:20 ve uzerinde ortalamasi olanlar okullardaki staj(co-op) burolari araciligi ile staj icin basvurularini yapiyorlar.
    Sirketler ile gorusmeler sonunda, programa kabul edilen adaylar yaz donemleri dahil olmak uzere bir donem okulda dersler aliyor,diger donem sirkette ucretli staj yapma imkani saglaniyor.
    Bu durum,ogrenci akademik olarak basarili oldugu ve istedigi surece mezun olana kadar devam ediyor.
    Bu programin,en buyuk avantajlari ogrencilerin ders kitaplarinda ogrendiklerini gercek is ortaminda uygulama sansinin olmasi, eksik yanlarini gormeleri ve en onemlisi ileride ne yapmak sitediklerine karar verme sansini yakalamalari. Dezavantajlari olarak okul suresinin uzamasi,donem arkadaslarinin onceden mezun olmasi ve genel olarak tatil icin zamanin olmamasi.
    Bir cok sirket, bu staj programi sonunda uygun olan adaylara is teklifi yaparak bir sonraki muhendis yetistirme programina dahil ediyor.
    Bu program hakkinda daha fazla bilgiyi
    http://fairway.ecn.purdue.edu/Coop/ adresinde bulabilirsiniz...
    Selamlar...
    Ozgur

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

Civitas - Suadiye / İstanbul

Sadeceözgür, 2004 doğumlu bir blog. Başlangıç senelerinde, "mekân" etiketli bir çok yazı yayınladım. O tarihlerde Google Haritalar hizmeti yoktu hayatımızda. Artık, ben de bir çok kişi gibi, Google Haritalar'a yazdığım yorumlar ile gittiğim mekânları değerlendiriyorum. Bu yüzden "mekân" etiketli son yazım 2019 tarihli ve o yazı film yıkatıp negatiften baskı alabileceğiniz mekânlarla ilgili .  Bu giriş paragrafının ardından gelelim bu yazıyı neden hazırladığıma. Malûmunuz, İstanbul sokakları ve kafelerini keşfetmeye devam ediyorum. Bu keşifleri, zaman zaman blogda da paylaşmaya karar verdim. Civitas , bu serinin ilk yazısına konu oldu.  İstanbul'un Anadolu Yakası'nda, Marmara kıyılarına yakın, güzide semtlerinden Suadiye'deki bir kafe Civitas . Mekâna ilk ziyaretimde sadece kahve içmiş, vitrindeki tatlıların görüntülerine hayran kalıp, bir daha gelmeliyim diyerek, ayrılmıştım. İstanbul gibi devasa bir şehirde yaşayınca, bir daha, bir sene sonraya den...

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

renk ahenk

Birbirinden ince bir çizgiyle ayrılmış, farklı boyut ve renklerdeki çokgenlerden oluşan fotoğraf bana hayatı hatırlattı. Bu kareyi çekip bir blog yazısının öznesi yapma fikri oluştuğundan beri yazı kafamda şekilleniyor. Yazıp yazıp siliyorum. Bir saat önce harika diye düşündüğüm içeriğin, bir saat sonra saçmalık olduğuna karar veriyorum.  En doğrusu, yazıyı kafamın içinden çıkartıp bloga aktarmak. Yoksa yazıp silme döngüsü bitmeyecek.   Çokgenleri her gün karşılaştığımız olaylar dizisine benzetiyorum. Her birisi kendi içinde farklı renklere boyanmış, kimi canlı ve coşkulu; kimi daha soluk ve karanlık. Birbirinden ince çizgiyle ayrılmış da olsalar bütünü oluşturan parçalardan ibaretler aslında. Anlamları, diğer parçalarla birlikteyken ortaya çıkıyor. Bir metro durağında gördüğüm bu sanat eseri bende böylesi çağrışımlar yaptı. Videolarla çevrili dünyamızda, umarım yazılarım gününüzü güzelleştiriyordur. Videoya inat, yazmaya devam edeceğim. Okuyanların çoğalması dileğiyle......

çitin üzerinde

Bu güneşli güzel günde tepelerde ne işin var dediğinizi duyar gibi oldum. Herkesin güvenli bir evi yok ne yazık ki. Ben de isterdim cam kenarına kurulup sokağı seyrederken kemiklerimi ısıtmayı. Gelin görün ki benim kaderime sokaklarda hayat mücadelesi düştü. Bu çitin üzerini ilk gösteren Sarman mıydı yoksa Tekir mi net hatırlayamıyorum. Epey zaman geçti üzerinden. Köpekler ya da trafik çoğaldığında, sakince dinlenebileceğimiz bir yer aradığımızda çıkıyoruz buraya. Doğru, çok konforlu değil. Böyle tam alttan çekildiğinde fotoğraf, pek hoş olmuyor ortaya çıkan görüntü, gövdemin büyük bölümü boşlukta kalmış gibi. Gene de şikayetçi değilim çitten.  Sokaklarda yaşamanın zorlukları çok. Ne zaman yemek bulabileceğimiz belli olmuyor. Arabalar, kimi insanlar ve köpekler bize rahat vermiyor. Yağmur ve soğuk havaları da sevmiyoruz.  Fotoğrafı çeken amcaya anlattım tüm bunları. Ne kadarını anladı, ne kadarını size aktardı bilemeyeceğim.  Köpeklerin bizle ne dertleri olduğunu bilemedi...

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat ...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin / Barış Bıçakçı

Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum.  Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte.  Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor.  Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...

yürüyen merdiven

Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu.  Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı.  Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu.  Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı.  Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim.  Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...

sahilde

Dalgaların sesini dinlemeyi seviyorum. Huzur veriyor. Kimi arkadaşlarım denize girip, suların içinde oynuyor. Bense denizi seyretmeyi, dalgaları dinlemeyi tercih ediyorum. Havalar soğumaya başladı. Kalabalık azaldı. Çocuk parkında yaramazların cıvıltıları yok artık. Salıncağın gölgesinde pinekleyen bir kaç arkadaş var parkta canlı namına.  Sabah, daha güneş doğmadan gelip oltasını sandalyeye sabitleyen adam da olmasa, sahile de gelen yok.  Kasabanın bu halini seviyorum. Tüm kasabanın tek sahibi bizmişiz gibi geliyor. Yemek bulduğumuz sürece değmeyin keyfimize.  Adam bugün balık tutabilecek mi acaba?