Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Değerli psikiyatrist doktor Kaan Arslanoğlu, bu özelliğinin yanında, bir çok roman ve inceleme kitabı yazan bir yazar. Yanlış anımsamıyorsam değerli yazarımızın tüm romanlarını okudum. Bir çoğu oldukça derinden etkiledi beni. Bu yazımda romanlarından ziyade Yanılsamanın Gerçekliği isimli inceleme-deneme kitabından bahsetmek istiyorum. Kitaplarından demek daha doğru olacak, çünkü bu kitaptan sonra çıkan Politik Psikiyatri isimli kitabın alt ismi de Yanılsamanın Gerçekliği II. Kitap ile ilgili bir incelemeyi bağlantıdan bulabilirsiniz.
Kitapların bu yazıya taşınmalarının sebebi ise değerli kuzenimin Amerika'da yaşayan Türkler yazımla ilgili yaptığı yorum. Yorumda, oraya giden ve belli bir süre kalan kişilerin, oradakileri mankafa oldukları yorumu yapmaları, ilerleyen zamanda ise aslında bu mankafalığın iyi bir olduğunu düşünmeleri vs.lerden bahsediliyor. Sn. Arslanoglu, ülkemizde ve dünyada yönetim sistemlerinin neden daha adil, daha insancıl olamadığını açıklamak için insan evriminin henüz tamamlanmamış oluşu, bunun sonucu olarak genelde zekasının da "normal" diye tanımlanan düzeyin altında olduğunu yazmış. Sn. Arslanoğlu, gelişmiş Batı kapitalist ülkelerinde bu durumun iyi tespit edildiğini ve "sistemin" bu normalin altında zekaya sahip çoğunluktan en yüksek verimi alacak şekilde oluşturulduğunu söylüyor. Bu amacın gerçekleşmesi için insanların yapacakları işin en küçük ayrıntısına kadar tanımlandığı, kişinin zekasını kullanma ihtiyacının en aza indirildiği bir sistem oluşturulmuş.
Almanya'da katıldığım bir eğitimde bu söylemin doğruluğunu gözlemlemiştim. Fabrikadaki mühendisler, çalıştıkları konu hakkındaki küçük ayrıntıları bile bilirken, yorum yapabilecekleri yakın konularda hiç bir fikirleri olmadığını söylemişlerdi. Şimdi bu noktada ülkemizdeki durumu düşünelim. İnsanların fikir sahibi olmaları için bilgiye hiç ihtiyaç duymadığı, üniversiteye "iş" sahibi olmak için gidildiği, üniversite mezunlarının "ne iş olsa yapabildiği", uzmanlığın, kariyer planlamasının esamesinin okunmadığı bir durum. Hangisi daha verimli?
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.