İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti. İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı. Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı. Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım. Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar.
Değerli psikiyatrist doktor Kaan Arslanoğlu, bu özelliğinin yanında, bir çok roman ve inceleme kitabı yazan bir yazar. Yanlış anımsamıyorsam değerli yazarımızın tüm romanlarını okudum. Bir çoğu oldukça derinden etkiledi beni. Bu yazımda romanlarından ziyade Yanılsamanın Gerçekliği isimli inceleme-deneme kitabından bahsetmek istiyorum. Kitaplarından demek daha doğru olacak, çünkü bu kitaptan sonra çıkan Politik Psikiyatri isimli kitabın alt ismi de Yanılsamanın Gerçekliği II. Kitap ile ilgili bir incelemeyi bağlantıdan bulabilirsiniz.
Kitapların bu yazıya taşınmalarının sebebi ise değerli kuzenimin Amerika'da yaşayan Türkler yazımla ilgili yaptığı yorum. Yorumda, oraya giden ve belli bir süre kalan kişilerin, oradakileri mankafa oldukları yorumu yapmaları, ilerleyen zamanda ise aslında bu mankafalığın iyi bir olduğunu düşünmeleri vs.lerden bahsediliyor. Sn. Arslanoglu, ülkemizde ve dünyada yönetim sistemlerinin neden daha adil, daha insancıl olamadığını açıklamak için insan evriminin henüz tamamlanmamış oluşu, bunun sonucu olarak genelde zekasının da "normal" diye tanımlanan düzeyin altında olduğunu yazmış. Sn. Arslanoğlu, gelişmiş Batı kapitalist ülkelerinde bu durumun iyi tespit edildiğini ve "sistemin" bu normalin altında zekaya sahip çoğunluktan en yüksek verimi alacak şekilde oluşturulduğunu söylüyor. Bu amacın gerçekleşmesi için insanların yapacakları işin en küçük ayrıntısına kadar tanımlandığı, kişinin zekasını kullanma ihtiyacının en aza indirildiği bir sistem oluşturulmuş.
Almanya'da katıldığım bir eğitimde bu söylemin doğruluğunu gözlemlemiştim. Fabrikadaki mühendisler, çalıştıkları konu hakkındaki küçük ayrıntıları bile bilirken, yorum yapabilecekleri yakın konularda hiç bir fikirleri olmadığını söylemişlerdi. Şimdi bu noktada ülkemizdeki durumu düşünelim. İnsanların fikir sahibi olmaları için bilgiye hiç ihtiyaç duymadığı, üniversiteye "iş" sahibi olmak için gidildiği, üniversite mezunlarının "ne iş olsa yapabildiği", uzmanlığın, kariyer planlamasının esamesinin okunmadığı bir durum. Hangisi daha verimli?
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.