Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Ankara'da yaşayanlar yakından bilecektir. Ankara'yı Eskişehir'e, Konya'ya ve İstanbul'a bağlayan yollardan şehir merkezine doğru gelirken, neredeyse hiç, ışığa takılmıyorsunuz. Tüm ışıklı kavşaklar köprülerle aşılmış durumda. Her üç yolda da yaklaşık 4 gidiş 4 de geliş şeriti yapılmış. Hız sınırı ise 50 km / saat. Olabildiğince bu yollardan uzak durmaya çabalasam bile zaman zaman buralara yolum düşüyor. Yolun en sağ şeritinden saatte 60 km civarında hız ile seyretmeye gayret ediyorum. Ancak bunu başarabilmek pek kolay olmuyor. Dikkatinizi çekmek isterim; saatte 60 km, yani azami hız sınırının %20 fazlasıyla yolun en sağından ilerlememe izin verilmiyor. Nedeni çok basit. Bu yollarda trafik ortalama 90 km /saat hız ile akıyor. Bu gerçeği tüm denetim elemanları da biliyor. Ne zaman bir kaza olup 3-5 kişi ölüyor, kazanın ertesi günü herkes hızın ölüm getirdiğinden bahsediyor. Ardından arabalarına binip, sanki biraz önce hızın ölüm getirdiğinden bahsetmemiş gibi, 90-100 km /saat hız ile tampon tampona ilerlemeye devam ediyor.
Eğri oturup doğru konuşalım. Trafik kurallarına uymayı kötü sürücülük, korkaklık olarak nitelendiren bir yapımız var. İki kent arasını ne kadar kısa sürede katettiğimizi birbirimize anlatıp öğünürüz bu saçmalıkla. Hiç kimse araçların ne kadar donanımlı olduğundan, hız sınırlamalarının çağın gerisinde kaldığından bahsetmesin. Dünyanın her yerinde hız sınırlamaları uygulanıyor. Bilimsel gerekçelere dayanıyor bu sınırlamalar. Dünyanın en gelişmiş aracını da kullansanız, insanın refleks süresi belli. Aniden yola çıkan objelere karşı alacağınız önleme kadar geçen sürede aracınızın hızına bağlı olarak epey bir mesafe geçmiş oluyorsunuz. Hızınız eğer 30 km /saat ise ölümlü kaza yapma olasılığınızla hızınız 90 km /saat iken ölümlü kaza yapma olasılığınızın aynı olmadığı apaçık ortada.
Bu işin eğitimle falan ilgisi yok. Bu vatandaşlık bilinci diye adlandırdığım, kentte yaşama bilinci diyebileceğimiz bir konu. En eğitimli insanların oturduğu varsayılan Çayyolu, Bilkent, Angora vs semtlere doğru giden Eskişehir Yolu'nda (İsmet İnönü Bulvarı) giderken dikkat edin. 50 km /saat hız sınırına uyan var mı? Biraz daha özen ile ne hayatlar kurtulur. Deneyince zor olmadığını göreceksiniz. Şehir içinde 50, okul önlerinde 30, şehirlerarası yollarda 90 km / saat hız kurallarına uyalım. Gerçekten çok şeyleri değiştirebiliriz...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.