Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT), ikinci kanalında sessiz sedasız devam etmekte olan bir belgeselin ismi "Amerika'da Türk Olmak". Sayın Z. Tülin SERTÖZ tarafından hazırlanmış 13 bölümlük bir seri. TRT'nin hazırladığı programların hepsi gibi bu da oldukça fazla emek harcanarak üretilmiş. Doğrusu harcanan emeğe değmiş. Amerika'da Türk olmak konusunu her yönüyle ve tüm ülkeyi içine alacak şekilde incelemiş değerli yapımcı. Montaj, müziklerin seçimi, kameranın, ışığın kullanılışı harika.
Dün izlediğim bölümü beyin göçü ile ilgiliydi. Elektrik-elektronik yüksek mühendisi olarak çok yakından bildiğim bir konu bu ne yazık ki. Benim de bir çok dönem arkadaşımın dünyanın çeşitli yörelerine dağılmış durumda. Onları suçlamak da kolay değil. Ülkemizde teknoloji geliştiren firma sayısı fazla olmayınca bir mühendisi tatmin edecek işler bulmak çok zor oluyor. Bir tercih yapmak gerekiyor bu durumda, ya herşeye karşın ülkenin size harcadığı paranın karşılığını vermek için ülkenizde hatta ülkenizin kamu kurumunda çalışıp bir şeyler üretmeye çabalamak ya da kendinizi kurtarmak. Hayat görüşü olarak da bireysel kurtuluşa inanmıyor oluşum tercihimi ülkemizin kamu kurumundan yana yaptırdı. Zaman zaman dayanılamayacak sorunlarla boğuşmak zorunda kalsam bile bu tercihimden ötürü hiç pişmanlık duymadım. Belki dönem arkadaşlarımın bir çoğunun aldığı ücretin yarısını kazanıyorum ancak en azından akşam eve döndüğümde, tüm yaşadıklarıma karşın, huzurluyum. Ülkem için, insanlığın geneli için iyi şeyler yaptığıma inanıyorum.
Nereden başladım nerelere geldim. Doğum günleri de böyle günler aslında. Bir hayat muhasebesi. Alacak verecek, doğru yanlış analizi. Günler geçtikçe yavaşlayan sadece hareketler olmuyor. Düşünceler duruluyor, insan dinginleşiyor.
Sevgili Tuncay Abi'nin dediği gibi;
"sonra farkettim ki
su akıyor rüzgar esiyor
yağmur yağıyor.
herşey yine ve aynı şekilde oluyor.
öyle bir yere geldim ki
sıcak ve soğuk
aşk ve nefret,
savaş ve barış,
üşümek ve sonra ısınmak gibi.
gitsem ayrılık oluyor.
kalsam çöl
gidersen bende hasret olur ve belki beni sevenler de özler ama
anladım ki özlemden de hiç kimse ölmüyor
ama ben ölüyorum.
nefes alıyorum
önemsiyorum
ve gitmek istiyorum.
anladım ki hasret yeni bir aşka kadar sürüyor
sevdiklerim ve beni sevenler bağışlayın
su akıyor ve ben gidiyorum. "
Yok merak etmeyin sevdiklerim ve beni sevenler. Su akıyor ama ben gitmiyorum :)
"Amerikada Turk Olmak"
YanıtlaSilABD'ye turist olarak gelmis her Turk buralara hayran kalarak geri doner. Cunku bunlar, 2-3 haftaligina New York,Chicago, San Francisco,Los Angeles, Miami vb. gibi yerlere giderler.Otelde veya bir arkadaslarinda kalip, sabah aksam, muze, park,disco, bar gezerler.Sonucta da gayet eglenceli zaman gecirirler.
Belli bir duzeni olan ulkede iyi zaman gecirdikleri icin mutlu donerler
ve her iyi ani gozlerini aca aca anlatirlar.Bir de buraya calismaya veya okumaya gelen Turkler vardir. Bunlar dogal olarak her gun park, bahce gezemezler. Oturup gercek Amerika'da yasamak zorundadirlar. Zaten bir de Midwest'te falan
yasiyorlarsa isteseler de
eglenemezler.Bunlarin ruh halini yasadiklari sure ile orantili olarak anlatmak lazim;
a) Ilk 2 yilda butun Turkler Amerikalilari yavas ve eksik dusunen,pratik zekalari olmayan insanlar olarak gorur.
Nasil olup da, bu kadar"mankafanin" bir araya geldigi bir ulkenin bu
kadar ileri olabilecegini dusunurler.Turklerin ne kadar zeki oldugu ile ovunurler.Zaten milliyetcilikleri de bu donemde cok artar. Turkiye'nin aslinda insan
problemi olmadigini,cok kisa bir surede hak ettigi yere gelecegini
soylerler.
b) Amerika'da 2 ile 4 yil arasinda yasamis olan Turkler, aslinda bu kadar "mankafanin" ustunde yasayan guclu bir
sistem oldugunu gorur.Bu sistemin Turkiye'ye nasil uygulanabilecegi uzerine kafa yorarlar. Bu donemde, her biraraya geldiklerinde birkac kere vatan kurtarirlar.
c) Amerika'da 4 ile 7 yil arasinda yasamis Turkler, aslinda "mankafaliligin" cok zekice bir sey oldugunu,isini yaptigin surece ister zeki, ister mankafa ol, sistem icinde
yukselebilecegini,yukseldikce de "mankafaliligin" mutlulugu arttirici bir ozellik oldugunu gorurler. Turkiye'nin aslinda "mankafali"
azligindan bir yere gelememistir sonucunu cikarirlar.
d) Amerika'da 7 ile 10 yil arasinda yasamis her Turk, artik Turkiye'nin kurtulmayacagina inanmistir. Kendisinin kurtulup kurtulamayacagi uzerine kafa yormaya baslar. Nasil mankafali hareket etmek gerektigi uzerine dusunur. Yine de yeterince parayi kazanip Turkiye'ye geri donmenin hayalini kurar. Yeterince para kazanmayi da zengin olmak icin degil,Turkiye'de gecim derdine dusmemek icin isterler.
(Cunku Turkiye'deki is ortamindan korkarlar.)
e) 10 seneden sonra artik geri donmek icin cok gec oldugunu anlayanlar kendilerini en dogrusunu yapmis olduklarina inandirirlar. Turkiyeyi kotulemeye baslarlar.
Bunlarin bir kismi tekrar Amerikalilarin mankafa oldugunu dusunerek kendini bir sekilde toplumdan ustun gormeye calisir, bir kismi da kafa yormadan uyum saglamaya ugrasir.
Bir de buralara gecim sikintisindan herhangi bir iste calismak icin gelen Turkler vardir. (ki cogu garsonluk veya taksicilik yapar.)Onlari gercekten tebrik etmek lazim cunku Amerika'nin o yuzu ile ugrasmak
celik gibi sabir ister.Vatan sagolsun, seytan diyo git Antalya'ya motel
ac, bahcede mantar yetistir, kiyidan cupra tut.