Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Uzun süren kış, ardından bahar mıdır? Baharsa hangi bahardır belli olmayan bir dönem ve Mayıs biterken sonunda ısınan havalar. Ankara'ya yaz geliyor artık. Bu gün 30 derece civarında olacakmış. Bizim buralar biraz daha serindir gerçi ama sıcaklık, Oran'da bile hissediliyor.
Kış aylarında, güneşi göremeden geçen günler, haftalar boyu -belki doğa gibi- kabuğuma çekilip ısınacak havayı ve ışıldayacak güneşi bekliyorum. En verimsiz geçen günlerim, en uyumlu olduğum günlerim oluyor aynı zamanda. Hiç bir şeye itiraz etmeyen, verilen her görevi sorgusuz yerine getiren bir insanı kim sevmez ki zaten!
Ama havalar ısınınca, güneş çıkınca...İşler değişmeye başlıyor yavaş yavaş. Doğru bildiğimi söylemeye başlıyorum. İtiraz ediyorum yeri geldiğinde, sorguluyorum. Hayatıma sahip çıkıyorum. Son zamanlarda, neredeyse her sabah Tuncay Akdoğan'ın albümünü dinliyorum. Özellikle Hazar türküsünün başında okuduğu şiiri;
beni sevenler, gidiyorum...
sonra farkettim ki
su akıyor rüzgar esiyor
yağmur yağıyor.
herşey yine ve aynı şekilde oluyor.
öyle bir yere geldim ki sıcak ve soğuk aşk ve nefret,
savaş ve barış, üşümek ve sonrası mahkeme.
gitsem ayrılık oluyor.
kalsam çöl
gidersen bende hasret olur ve belki beni sevenler de özler
ama anladım ki özlemden de hiç kimse ölmüyor
ama ben ölüyorum.
nefes alıyorum önemsiyorum ve gitmek istiyorum .
anladım ki hasret yeni bir aşka kadar sürüyor
sevdiklerim ve beni sevenler bağışlayın
su akıyor ve ben gidiyorum.
Kış aylarında, güneşi göremeden geçen günler, haftalar boyu -belki doğa gibi- kabuğuma çekilip ısınacak havayı ve ışıldayacak güneşi bekliyorum. En verimsiz geçen günlerim, en uyumlu olduğum günlerim oluyor aynı zamanda. Hiç bir şeye itiraz etmeyen, verilen her görevi sorgusuz yerine getiren bir insanı kim sevmez ki zaten!
Ama havalar ısınınca, güneş çıkınca...İşler değişmeye başlıyor yavaş yavaş. Doğru bildiğimi söylemeye başlıyorum. İtiraz ediyorum yeri geldiğinde, sorguluyorum. Hayatıma sahip çıkıyorum. Son zamanlarda, neredeyse her sabah Tuncay Akdoğan'ın albümünü dinliyorum. Özellikle Hazar türküsünün başında okuduğu şiiri;
beni sevenler, gidiyorum...
sonra farkettim ki
su akıyor rüzgar esiyor
yağmur yağıyor.
herşey yine ve aynı şekilde oluyor.
öyle bir yere geldim ki sıcak ve soğuk aşk ve nefret,
savaş ve barış, üşümek ve sonrası mahkeme.
gitsem ayrılık oluyor.
kalsam çöl
gidersen bende hasret olur ve belki beni sevenler de özler
ama anladım ki özlemden de hiç kimse ölmüyor
ama ben ölüyorum.
nefes alıyorum önemsiyorum ve gitmek istiyorum .
anladım ki hasret yeni bir aşka kadar sürüyor
sevdiklerim ve beni sevenler bağışlayın
su akıyor ve ben gidiyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.