Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Kitap, yakın tarihimizi yalnızca ders kitaplarından öğrenen benim gibileri için bulumaz bir kaynak. 1960 yılını, 27 Mayıs'ta yapılan ihtilal ve ardından gelen idamlardan ibaret sanırdım. Bir solukta okuduğum roman, yer yer mahkeme tutanaklarına yer yer anılara dayanılarak yazılmış. Nesrin Turhan zor işini başarıyla bitirmiş. Albay Talat Aydemir'in mahkemede yaptığı son konuşmanın günümüz için de geçerli görünmesi, romanın en düşündürücü yanıydı. Binbaşı Fethi Gürcan'ın karizması ve "görev adamı" özellikleri oldukça etkileyiciydi. Roman ile ilgili çok daha fazla yorum yapmak isterdim. Ancak bu yorumları yapabilmem için o dönemi tüm yönleri ile öğrenmem gerektiğini düşünüyorum.
Ülkemizin içinde bulunduğu durumu anlayabilmemiz için geçmişini, özellikle yakın geçmişini, iyi öğrenmemiz gerekiyor. Nesrin Turhan'a ve kitabın yazılmasında emeği geçen herkese teşekkürler...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.