Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Oyunla ilgili görüşlerimi yazmadan önce Devlet Tiyatroları'nın Akün Sahnesi ile ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Akün Sineması tiyatro sahnesi olarak düzenlendikten sonra izlediğimiz ilk oyun Benerci Kendini Niçin Öldürdü idi. Bu oyun sergilenirken, öyle sanıyorum ki zamansızlıktan, seyircilerin oturacakları koltuklar, salonun genel durumu içler acısıydı. Geçen hafta sonu salona geldiğimde ise oldukça farklı bir salonla karşılaştım. Her şey yenilenmiş, büyük, konforlu, başkente yakışır bir salon olmuş Akün sahnesi. Eleştirilerim ise havalandırmanın iyi çalışmaması ve salonun girişindeki spotların çokluğu. Girişteki ışıklandırma hem fazla elektrik tüketimine neden olur hem de ortamı ısıtır.
Oyuna gelince, 1929 büyük bunalımından sonra Amerika'da halkın, içine düştüğü yoksulluk ve sefalet, yatacak yer karşılığı her şeyi yapmaya hazır hale gelişleri tüm çıplaklığı ile ortaya konulmuş. Canlı müzik, şarkılar oyuna renk katmış. Ancak özellikle ilk perdesi fazla uzun. Oyuncuların sayısının çokluğu ve oyunun genel temposu izleyenleri de yoruyor. Yıllar önce İkinci Caddenin Mahkumu isimli bir oyun izlemiştim, Devlet Tiyatrolarında. Onu anmadan geçemeyeceğim. O oyunda sorunların, sıkıntıların kaynağında "altta kalanın canı çıksın" diyen sistem olduğu çok daha açık vurgulanıyordu. Atları da vurular oyununu bu düşünce kafanızın bir yerinde tutarak izlerseniz, aslında sahnede dans etmek zorunda olanlarla toplumun çoğunluğunu oluşturan ücretli çalışanların pek farkının olmadığını görürsünüz.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.