Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2005 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

"Ayın Karanlık Yüzü", Film

Biket İlhan'ın yönetmenliğini, eşi Metin Belgin'in senaryosunu yazdığı ve oyuncu olarak yer aldığı yapımı izlemeden önce umutluydum. Gökçeada benim de sevdiğim değişik bir yer. Öncelikle "ada", dört yanı denizlerle çevrili. Hem ana karaya en uzak adamız olması hem de eksik olmayan rüzgarı nedeniyle ulaşımı, özellikle kış aylarında, sık sık kesintiye uğramakta. Filmin konusu da ilginç: Kaçak mahkumlar, onlara yardım eden kafayı ölen kocası ile bozmuş adalıların tacizine uğrayan genç güzel kadın. Ama gelin görün ki ne Sanem Çelik'in, özellikle filmin sonlarındaki sahnelerdeki, performansı ne de Gökçeada'nın atmosferi, ki onun da başarılı kullanıldığı söylenemez, filmi kurtarmaya yetmemiş. Birden fazla suçlu karakteri aynı film içerisinde yoğurmak kolay bir iş değil. Film, bunu başaramıyor. Özellikle tetikçi karakteri neredeyse hiç işlenmemiş. Banka hortumcusu ile tarihi eser kaçakçısının diyalogları inandırıcılıktan uzak. Bir de film ile ilgili okuduğum tanıtım ...

"Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz", Tiyatro

Yazarı Aziz Nesin'e 1978 yılında Madaralı Roman Ödülünü kazandıran eserinin uyarlamasını Ankara Ekin Tiyatrosu'nda izledik. 1977 yılında yazılan kitap, bürokrasiyi, "kutsal devlet" düşüncesini eleştiriyor. İşin üzücü yanı, yazılmasının üzerinden yıllar geçmesine karşın kitapta eleştirilenlerin halen, belki daha da artmış olarak, sürmesi. Müzikli danslı oyun, süresi uzun olsa bile (2 saat kadar sürüyor) sıkılmadan, ilgiyle izleniyor. Oyuncular başarılı. Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi'ne bu güzel oyunu izlememize vesile oldukları için teşekkür ederim. Sanata verdikleri desteğin sürmesini beklerken bir yandan da halkımızın tiyatrolara daha sık gitmesini dilerim. Oyunların pahalı olması sigaraya günde 3-5 milyon veren kişiler için mazeret olamaz.

"Rüstem Batum ile Konuşulmayanlar", TV Programı

Rüstem Batum uzun zaman ekranlarda görünmedikten sonra Sky Türk televizyonunda Salı akşamları program yapmaya başladı. Ekranın alternatif seslerinden birisi. CNN Türk televizyondaki 5 N 1 K programında da zaman zaman değinilen konularda daha uzun daha doyurucu yorumlar izlemek için öneririm. Ayrıca Rüstem Batum'un da yazarları arasında olduğu Mini Dev isimli alternatif medya sitesini de incelemenizi ve takip etmenizi salık veririm.

"İhtilalin Süvarisi", Nesrin Turhan

Kitap , yakın tarihimizi yalnızca ders kitaplarından öğrenen benim gibileri için bulumaz bir kaynak. 1960 yılını, 27 Mayıs'ta yapılan ihtilal ve ardından gelen idamlardan ibaret sanırdım. Bir solukta okuduğum roman, yer yer mahkeme tutanaklarına yer yer anılara dayanılarak yazılmış. Nesrin Turhan zor işini başarıyla bitirmiş. Albay Talat Aydemir'in mahkemede yaptığı son konuşmanın günümüz için de geçerli görünmesi, romanın en düşündürücü yanıydı. Binbaşı Fethi Gürcan'ın karizması ve "görev adamı" özellikleri oldukça etkileyiciydi. Roman ile ilgili çok daha fazla yorum yapmak isterdim. Ancak bu yorumları yapabilmem için o dönemi tüm yönleri ile öğrenmem gerektiğini düşünüyorum. Ülkemizin içinde bulunduğu durumu anlayabilmemiz için geçmişini, özellikle yakın geçmişini, iyi öğrenmemiz gerekiyor. Nesrin Turhan'a ve kitabın yazılmasında emeği geçen herkese teşekkürler...

"Gerçek Kurbanın Acısı", Tiyatro

Ankara Ekin Tiyatrosu'nda izlediğimiz oyun, gerek kurgusu gerekse oyuncuların başarılı performansları ile etkileyiciydi. Ülkede yaşanan darbe sonrası idam edilen sol görüşlü bir gencin sevgilisinin yazdığı senaryonun filme çekilişininin anlatıldığı tek perdelik oyunda müziğin hemen hemen hiç kullanılmamış olması, yaratılan boğucu atmosferi destekliyor. Günümüz insanının o dönemleri anlayamıyor oluşuna vurgu yapılıyor. Bu durumun nedeni olarak da dönemi yaşayanların, anılarını paylaşmamış olmaları gösteriliyor. Ayrıca geride kalanların çektiği büyük acı, tüm çıplaklığı ile izleyiciye sunuluyor. Oyunu izlerken bir kez daha idam cezasının kaldırılmış olmasının ne kadar isabetli bir karar olduğunu anladım. Ankara Ekin Tiyatrosu'nun bir dönem içine düştüğü ekonomik zorlukları atlatmış olduğunu diliyorum.

Hayatın Bunaltıcı Yüzü (3)

Yazı dizisine devam ediyorum. İlk yazıda sorunları ortaya koyduktan sonra ikincisinde önerileri sunmuştum. Bu yazıda önerilere devam edeceğim. Unutanlar için hatırlatayım: Esnek mesai diye özetlenebilecek bir çalışma düzeninde insanların daha mutlu olabileceğini düşünüyorum. Esnek mesai uygulaması başarılı oldukça esneklik düzeyi arttırılabilir. Örneğin neden herkes, hemen hemen herkes, sadece Pazartesi-Cuma arası çalışıyor. Haftasonu tüm alış veriş merkezleri, eğlence yerleri, piknik alanları dolu oluyor. Hava güzel olduğunda Tigem'de (Ankara'nın kısıtlı açık hava alanlarından) hafta sonu yer bulunmazken hafta içi sinek avlanıyor. Tüm bunlar, insanların büyük çoğunluğunun aynı günler çalışıp aynı günler tatil yapıyor olmasından kaynaklanıyor. Bu düzen elbetteki çeşitli ihtiyaçlardan doğmuştur. Firmaların, işletmelerin birbirleri ile iş yapabilmeleri için kimin ne zaman çalışıyor olduğunu bilmeleri gerekir. Bankaya pazar günü gittiğinizde kapalı olduğunu bilirsiniz. Salı günü i...

"Atları da Vururlar", Tiyatro

Oyunla ilgili görüşlerimi yazmadan önce Devlet Tiyatroları'nın Akün Sahnesi ile ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Akün Sineması tiyatro sahnesi olarak düzenlendikten sonra izlediğimiz ilk oyun Benerci Kendini Niçin Öldürdü idi. Bu oyun sergilenirken, öyle sanıyorum ki zamansızlıktan, seyircilerin oturacakları koltuklar, salonun genel durumu içler acısıydı. Geçen hafta sonu salona geldiğimde ise oldukça farklı bir salonla karşılaştım. Her şey yenilenmiş, büyük, konforlu, başkente yakışır bir salon olmuş Akün sahnesi. Eleştirilerim ise havalandırmanın iyi çalışmaması ve salonun girişindeki spotların çokluğu. Girişteki ışıklandırma hem fazla elektrik tüketimine neden olur hem de ortamı ısıtır. Oyuna gelince, 1929 büyük bunalımından sonra Amerika'da halkın, içine düştüğü yoksulluk ve sefalet, yatacak yer karşılığı her şeyi yapmaya hazır hale gelişleri tüm çıplaklığı ile ortaya konulmuş. Canlı müzik, şarkılar oyuna renk katmış. Ancak özellikle ilk perdesi fazla uzun. Oyuncul...

"Sisli Bir Eylül Gecesi", Albüm

Sadun Aksüt, Türk müziğinin önemli isimlerinden biri olmasına karşın, son günlere kadar, konuyla yakından ilgilenenler dışında fazla tanınmıyordu. Sisli bir eylül gecesi, "Turkish chillout" olarak tanıtılan albüme kadar. 1932 doğumlu, yani bu gün itibariyle 73 yaşında, tanbur ustası. Tanbur ile ilgili yazdığı kitaplar var. Turkishtime web sitesi Üstat ile söyleşi yayımlamış. Sevgili eşim sayesinde bu albümden haberdar oldum. Özellikle albüme ismini veren şarkı çok hoşuma gitti. Üstat, ilk kez bu albümde sesiyle bizlere ulaşıyor. Nice yaşlara, nice albümlere demek dışında bir şey kalmıyor bizlere.

"Ölümden Kaçış Yok". Tiyatro

Hani bazı oyunlar vardır. Konusu ile ilgili en küçük ayrıntıda oyunu izlemenin anlamsızlaşır. Ölümden kaçış yok, böyle bir oyun. Bu nedenle konusuna ilişkin söylenebilecek tek şey Kızıldeniz kıyısında tatile giden bir Fransız çift, Ermeni ve İngiliz arkadaşlarının başından geçen olaylar. Hırslarının insana neler yaptırabileceğini sergileyen iyi bir oyun. 2 saatten fazla sürmesine karşın sıkıcı olmayan, trajik sahnelerinde, ilginç bir şekilde seyircileri güldüren farklı bir oyun. Bu sezon izlediğim oyunlar içerisinde beğendiklerimden birisi. Bu sezon izlediklerim içerisinde favorim ise halen Schubert ve Şevki Bey. Herkese iyi seyirler. 6 YTL'ye bu keyfi yaşattığı için Devlet Tiyatroları'na sonsuz teşekkür...

Hayatın Bunaltıcı Yüzü (2)

3 hafta kadar önce bu serinin ilkini yazmıştım. Aslında daha kısa bir süre sonra ikincisini yazmayı planlıyordum ama araya hep başka işler girdi. Kısmet bugüneymiş. İlk yazıda sabit mesainin sıkıcılığından, kişiye ait zamanın kısalığından dertlenmiş ve devam yazılarında bu işin nasıl daha katlanılabilir olabileceğinden bahsetmiştim. Bu yazıda ve izleyenlerde bunu yapmaya çalışacağım. Öncelikle hemen belirteyim var olan düzeni veri kabul edip önerilerde bulunacağım. Düzen değişikliği içermeyen öneriler olacak yaptıklarım. Aksi durumda çok farklı seçenekler sunulabilir. Neyse. İlk önerim sabit mesainin olabildiğince esnetilmesi. Aslında bu öneri yeni bir buluş değil. Kimi ülkelerde kimi sektörlerde yıllardır uygulanıyor. Sistem şöyle işleyecek: Normal mesai (9-18 ya da 8.30-17.30 gibi) çalışanlar gün içerisinde 10-15 arası iş yerinde olmak zorunda olacaklar her zaman olduğu gibi. Haftalık toplam mesai süresi aynı kalacak. Hafta içi 07-21 arası istediği saatler çalışarak haftalık toplam m...

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Hüküm Gecesi / Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Seneler önce okuduğum Yaban'ı saymazsam Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan okuduğum ikinci roman oldu Hüküm Gecesi. 1926'da yazılmaya başlanılan eser, 1927'de yayınlanmış. Roman Osmanlı'nın son dönemine tanıklık eden Ahmet Kerim adlı kurgu karakterin gözünden anlatılıyor. İttihat ve Terakki'nin kabinenin içinde yer almadığı hükümet, sopalı seçim, Hürriyet ve İtilâf'ın kurduğu hükümet, Trablusgarp bozgunu, Uşi Anlaşması, Balkan bozgunu, Bab-ı Ali baskını... Anlatılsa roman olur denilen bir dönem, Hüküm Gecesi'nin tarihsel arka planı.  Romanın başkahramanı Ahmet Kerim'in Yakup Kadri'ye benzerliği dikkat çekici. Öyle ki romanın bir yerinde Ahmet Kerim İstanbul'un Sodome ve Gomore'yi andırdığını söylüyor, ki hepimiz Y. Kadri'nin aynı adlı romanını hatırlıyor. Y. Kadri'nin yaşam öyküsüne baktığımda o tarihlerde, tıpkı Ahmet Kerim gibi, gazetelerde çalıştığını okudum. Kurgu karakterler dışında Ali Kemal, Süleyman Nazif, Rıza Tevfik, Ahmet ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Rangers - Fenerbahçe maçı devre arası yorumlarım

Blogumda futbola dair yazı sayısı fazla değil. Böylesini ise ilk kez deniyorum. Saat itibariyle 14 Mart 2025'e girdiğimiz bu dakikalarda, İstanbul'da 3-1 kaybettiği maçın rövanşında en az iki farklı galibiyet arayan Fenerbahçe'nin ilk yarısını 1-0 önde bitirdiği maçın devre arasına dair görüşlerimi kayda geçiriyorum. İlk yarıyı tek cümle ile özetlemem gerekirse, iyi oynamasak da golü bulduk, derdim. Rangers'ın oyunun kontrolünü elinde tuttuğu, arada kalemizde tehlikeli pozisyonlara girdiği, bizimse bir türlü organize ataklar geliştiremediğimiz bir ilk yarı izledik.  İkinci yarıda, uzatmalara gitmek için iki farklı galibiyet şart. Başka bir ifade ile, gol yemeden en az bir gol daha bulmalıyız. Talisca ve El Nesri gibi her an skora katkı yapabilecek oyuncuların olduğu Fenerbahçe, bunu başaracaktır.  Maç sonu yorumlarımı da sıcağı sıcağına kaydedeceğim. 

kar ve

Gördüğünüz fotoğrafı 2020 yılı Ocak ayında Ankara'da çekmiştim. Bu kadar çok olur mu bilmiyorum ama hava tahminleri yanılmazsa, salı ya da çarşamba günü İstanbul'a 2025'in ilk karı yağacak.  Şubat tatilinde yağmayan kar, okulların açıldığı ilk haftayı beklemiş gibi  görünüyor.  Yağmur yağdığında bile kilitlenen trafik, kar ile ne hale gelecek göreceğiz.  İkinci dönemde tüm öğrencilere başarılar diliyorum.  Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun. 

Psikopati / Saul Black

Polisiye romanların klişeleriyle dolu, Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz "kahretsin", "aman tanrım", "kahrolası" kalıplarının bolca kullanıldığı çevirisiyle mısır patlağı tadı veren bir kitap Psikopati. Saul Black'ten okuduğum ilk ve büyük olasılıkla son eser. Vaktinizi daha iyi eserleri okumak için kullanmanızı öneririm. 

Çobanoğlu Restaurant / Eymir Gölü - ANKARA

Senelerdir gidip geldiğim ve her seferinde huzur bulduğum Eymir Gölü ile ilgili ayrıntılı rehber hazırlama işine giriştiğimde, göl kıyısında yer alan mekânları ayrıca tanıtmam gerektiğini fark ettim.  Göl çevresinde araç trafiği tek yönlü olunca, Çobanoğlu'na araç ile ulaşmak epey sürüyor. Gölbaşı tarafındaki kapıyı kullanarak göl kıyısına girdiyseniz, göl çevresindeki turunuzun şık bölümünün son tesisi Çobanoğlu. Adını, geniş bahçesindeki Çobanoğlu çeşmesinden alan bu tesis, kahvaltı, gözleme, ızgara çeşitleri ve sıcak-soğuk mezeleri ile sağlam bir mutfağa sahip.  Eymir gölü, genişçe akan ve kıvrımlarla ilerleyen bir nehre benziyor, haritadan baktığınızda. Bu yüzden, Çobanoğlu'nda otururken küçük bir göl görüyorsunuz. Göl kıyısındaki diğer tesisler ise Çobanoğlu'ndan görünmüyor.  İster bahçesinde oturun, ister soba ile ısıtılan içerisinde çok keyif alacağınızı düşünüyorum Çobanoğlu'nda. TRT tarafındaki kapıdan, yürüyerek ya da bisiklet ile, trafiğin tersi yön...