Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Özelleştirme, tanım gereği, kamu mülkiyetindeki bir işletmenin ya da sektörün özel sektöre devrine denilir. Ülkemizde 1980'ler sonrası duymaya başladığımız bir söz olsa bile önemli uygulamalar 1990'lı yıllara rastlar. Aslında kıta Avrupasında ve İngiltere'de 1980'li yılların başlarında büyük kamu şirketleri özel sektöre devredilmiştir. Özelleştirme savunucularının temel dayanakları kamu işletmelerinin, hükümetlerce "arpalık" olarak kullanıldıkları, zarar eder hale geldikleri, verimliliğin düşüklüğü, kamunun sırtında kambur oldukları yönündedir. Bu söylenenlerin hepsinin doğru olduğu kabul edilse bile, ki hararetle özelleştirilmesi gerektiği savunulan Türk Telekom yıllardır kar etmektedir, Tüpraş en büyük sanayi kuruluşudur ve kar etmektedir, gene de mülkiyetin neden özel sektöre geçmesi gerektiğini açıklamaz. Hükümetin kamu girişimleri üzerindeki etkisini azaltmanın tek yolu mülkiyetin değiştirilmesi değildir. Eğer girişimleri (kurum ve kuruluşları) kamu denetimine açıp, yönetimlerini özerk hale getirirseniz bu durumda hem verimli hem de kar eden, ki kimi sektörler için öncelikli olan "kar" etmek değildir ve olamaz, işletmeler haline getirilebilirler.
İşin bir başka yönü ise kimi sektörlerin özelleştirilmemesi gerektiği gerçeğidir. Bunlar özel sektörün kar güdüsü ile çalışan şirketlerine bırakılamaz: Eğitim, sağlık, savunma ve yargı. Tüm sağlık kurumlarının, üniversite hastaneleri ve üniversitelerin özelleştiğini düşünelim. Bu durumda toplumun %0,01'inin ilgilendiren bir sağlık probleminin çözümü için hiç bir şirket yatırım yapmayacaktır. Çünkü "karlı" değildir bu konuda araştırma yapmak. Ya da savunmanın özelleştiğini düşünelim. Böyle bir durumda mahallenizde meydana gelen hırsızlık olayları acaba gerçekten hırsızlar tarafından mı yapılmaktadır. Yoksa evinizi daha fazla korumanız için sizi ikna etmeye çalışan "güvenlik" şirketi tarafından mı yapılmaktadır. Bunu bilmenize olanak yoktur.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.