Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2005 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

"Metal Fırtına", Kitap

Son zamanlarda çokca konuşulan kitabı sonunda ben de aldım Cumartesi günü. Pazar günü ise bitirdim. Kitap ile ilgili okuduğum ve dinlediklerime hiç değinmeyeceğim. Konu herkesçe malum: Amerika, Türkiye'yi işgal ediyor. Heyecan ile okunan bir kitap değil Metal Fırtına. Askeri terimler ve özellikle ABD ordusunun birimlerinin isimleri çok sık kullanılmış. Sanırım gerçeğe yakın olsun diye böyle bir yol seçmiş yazarlar. Yer yer karakter tahlillerine girilmiş olsa bile, ne yazık ki, oldukça yetersiz kalmış. ABD Başkanı olarak seçilen karakter inandırıcılıktan uzak. Bir de gene inandırıcı gelmeyen diğer büyük ülkelerin ABD işgalinin sebeplerini anlayamamış olmaları. Sonuç olarak vaktiniz varsa, savaşın ne kadar korkunç olduğunu hatırlamak istiyorsanız okuyabileceğiniz bir roman.

Varolmanın Dayanılmaz Hafifliğ, Milan Kundera

Milan Kundera, hiç şüphesiz, en önemli Çek yazarlardan biri. Uzun süredir kitaplarını okumak istiyordum. Sonunda, yıllar sinema filmi olarak izlediğim, Varolamanın Dayanılmaz Hafifliğini okumaya başladım. Kitap, filmden oldukça farklı. Aslında böyle bir kitabın filmini çekmek olmayacak duaya amin demek olmuş. Kitap temel alınarak yapılacak her film sadece erotik film olma tuzağıyla karşı karşıya. Benim izlediğim filmde de yaşanılan ilişkilerin arkasında yatan nedenleri görebilmek için uğraş vermek gerekiyordu. Sonuçta henüz sonuna ulaşamasam bile değişik bir teknikle yazılmış romanı beğenerek okuyorum. Sonuna geldiğimde daha ayrıntılı yorum yazmaya çalışacağım.

Hayatın Bunaltıcı Yüzü (1)

Büyük şehirde yaşayan ve çalışmak zorunda olan çoğunluktansanız yazdıklarımı daha iyi anlayacaksınız. Bizim gibilerin, yani işi olan şanslıların, hafta içi sıradan günü sabah 7 gibi başlar. Fokurdayan su ısıtıcısının sesi sabah sabah haber veren televizyonun sesine karışırken, önceki geceden beri ne değişmiş olabilir ki diye düşünmeden dikkatle dinleriz söylenenleri. En iyi olasılıkla on saat sonra döneceğimiz evimize veda edip kendimizi yollara vururuz. Kentin trafiğine, iş yerinin yakınlığına, ulaşım aracının hızına göre yarım saat ile iki saat arası süren yolculuktan sonra iş yerine ulaşırız. Para kazanmak için bedenimizi ve ruhumuzu kiraladığımız iş yerinde kira bedeli karşılığı üretmek zorunda olduğumuz "iş"i üretip akşam olmasını bekleriz. Akşam olunca farklı bir şey olmayacağını biliriz oysa. En iyi olasılıkla sinema, konser, tiyatro gibi yerlere gidip "eğlenecek", genellikle ise akşam yemeği sonrası televizyon karşısında yerimizi alacağız. Sevdiklerimizle ke...

"Pardon", Film

Pardon, Mert Baykal'ın ilk yönetmenlik denemesi. Ancak filmi izlerken Sinan Çetin'in Propaganda filmindeki dile benzer bir dil gördüm. Pardon'un yapımcısının Sinan Çetin olması etkilemiştir belki yönetmeni. Bir de ilk filmde kendine has dil yakalamasını beklemek haksızlık olur. Ferhan Şensoy, hiç tartışmasız, döneminin en iyi oyuncularından. Bu filmde de Rasim Öztekin ve Ali Çatalbaş ile birlikte iyi oynamış. Senaryoyu da Şensoy yazmış. Görülüyor ki komiklik yapmak için küfür etmek, film çekmek için Küba'ya gitmek gerekmiyor. Filmle ilgili tek eleştirim bir çok sahnede çok bariz hale gelmiş gizli sigara reklamı. Bildiğim kadarıyla sigara reklamı yapmak yasak. Bu durumun var olup olmadığı ileride ortaya çıkacak. Bir de filmin sonu zorlama olmuş. Keşke hapisten çıktıklarında film bitseydi.

Liva Pastanesi

Ankara'nın güzelliklerini yaz yaz bitmiyor (!). Özellikle doğal güzelliklerini. Denizini mi anlatsam, derelerini mi, çaylarını mı bilemedim. Bu nedenle işini düzgün yapan, kaliteli hizmet sunan mekanları yazmaya karar verdim. Liva Pastanesi bunlardan biri. 1993 yılında ilk şubesini kurmasına karşın, kısa sayılabilecek bir sürede, Ankara'nın köklü pastanelerinden birisi haline geldi. Web sayfasındaki bilgilere göre Ankara'da 6 şubesi var. Bizim tutkunu olduğumuz kestaneli pastası. Krokanlı ve fıstıklı-çikolatalısı da çok güzel. Pastalar her daim taze. Servisi ücretsiz ve hızlı. Ayrıca internet üzerinden de pasta siparişi verebiliyorsunuz. Özel günleriniz için web sayfasından onlarca çeşit pasta içerisinden seçim yapabilirsiniz. İyi ki varsın Liva. Umarım hizmet kaliten düşmeden şubelerin çoğalır.

"Sideways" (Fim)

Sideways , Avrupa filmlerine benzeyen bir Amerikan yapımı. Film, şarapsever Miles ile kadınsever Jack ikilisinin bir haftalık şarap ve kadın dolu gezisini anlatıyor. Santa Barbara yöresinin üzüm bağları ve şaraplarının başarılı tanıtımını izleyince ilk aklıma gelen Türkiye'de geçen benzer bir öykü çekmek oldu. Elazığ, Diyarbakır, orta Anadolu, Trakya kendine has üzümleri ve şarapları ile hoş bir filme konu olabilir. Çevremize bakınca etrafta ne kadar çok Jack ve Miles olduğunu görüyor insan. Kendisine saygısı olmayan, bencil, hayata sadece zevk almak için geldiğini düşünen Jack gibileri günümüz dünyasında tercih ediliyor. Yaşadığımız düzen de bunu dayatıyor insanlara.

"Sen de gitme Triyandafilis" (Tiyatro)

Bu sezon devlet tiyatrolarının en çok sevilen oyunlarından birisi "sen de gitme Triyandafilis" . İnternetteki tanıtım yazısında 2 perdelik oyun özetlenmiş. Zekası geri kalmış Triyandafilis isimli kız çocuğunun Hatay'ın karmaşık döneminde yaşadıkları anlatılıyor oyun boyunca. Sahnenin kullanımı oldukça başarılı. Üç parçalı asansör sistemi kurulmuş. Sahneler arası geçiş genellikle bu asansör ile yapılıyor. Ancak biraz gürültülü çalışıyor asansör. Oyunculuklar başarılı. Öyle sanıyorum ki oyunu fazlaca beğenmemiş olmamın nedeni yakın zaman önce Schubert ve Şevki Bey isimli oyunu izlememiş olmam. Tiyatro oyunlarında her şeyin net olarak sunulması yerine kimi sembollerin kullanılmasını daha çok seviyorum. Sen de gitme Triyandafilis oyununda her şey netti. Her şeye karşın 6YTL'ye böyle bir eseri izlememizi sağlayanlara teşekkürler...

Frankfurt -Almanya

Frankfurt Almanya'nın orta batısında yer alıyor. Bulunduğu eyaletin başkenti ise Wiesbaden. Kentin içerisinden geçen Main (Mayn diye okunuyor meyn değil) nehri ise Wiesbaden yakınlarında Ren nehri ile birleşiyor. Bulunduğu eyaletin başkenti olmasa bile Almanya'nın ve belkide tüm Avrupa'nın finans başkenti Frankfurt. Avrupa Merkez Bankası başta olmak üzere 400'ün üzerinde banka var. Bulunduğum diğer Avrupa kentlerinde olduğu gibi gene çok iyi işleyen toplu ulaşım sistemi, düzenli akan trafik, temiz sokaklar ve genelde saygılı insanlar burada da var. Diğer Avrupa kentlerinden farklı olan ise oldukça yüksek binalar. Gökdelenler Frankfurt'un simgelerinden. Avrupa Merkez Bankası'nın binası da bunlardan biri. Binayı önündeki ? sembolünden tanımak mümkün. Kentte bir çok müze, sinema ve tiyatro salonları, konser salonları var. Müzeleri gezmek için 26 müzeyi kapsayan bir bilet var. Ana istasyondaki turizm danışmadan alabilirsiniz. Öğrenci kimliğiniz toplu taşıma dışında...

"Schubert ve Şevki Bey" (Tiyatro)

Son dönemlerde izlediğim en iyi oyunlardan birisi. Devlet Tiyatroları Yeni Sahne'de sergileniyor . Oyuna ilgi bir hayli fazla. Bu benim ikinci izleyişim. İkinci kez izlediğim ilk oyun. Salonun girişine izleyenlerin fikirlerini belirtebilmeleri için konulmuş defterden okuduğuma göre 12. kez izleyenler bile var. Hayat, sanat, varolma gibi konuları işleyen, birbirine benzer iki müzisyenin hayatlarından yola çıkarak bunu başaran bir oyun. Tek perde 75 dakika kadar sürüyor. Özellikle sahne kullanımı çok başarılı. Işık, aksesuar ve müzik yardımı ile (piyano çalınıyor canlı olarak) sahneler ve devirler arası geçiş yapılıyor. Kişi başı 6 YTL (iki paket sigaradan bile ucuz) karşılığında bu oyunu izleyebildiğimiz için emeği geçen herkese binlerce teşekkür.

Serbest yazı denemesi - 1

Bu günden başlayarak, fırsat bulduğum günlerde, roman gibi devamlılığı olan kısa yazılar yazmaya çalışacağım. Bu yazılardaki karakterlerin ve olayların gerçek hayatla ilgisi yoktur. Olabilecek benzerlikler yalnız tesadüften ibarettir. SERBEST YAZI DENEMESİ - 1 O gün daha öncekilerden farklı başlamamıştı. Sabah her zamanki saatte kalkıp, her gün yapmaya alışageldiği işleri yaptıktan sonra giyinip servise doğru yola çıktı. Son zamanlara, eskiden yaptığı ve çok sevdiği, serviste okumaya yeniden başlamıştı. Roman okumak zor olsa bile öykü, dergi okumak hem geçen zamanı değerlendirmek açısından hem de servisteki boş tartışmalara katılmasını önlemek açısından yararlı oluyordu. Zaten yol çok uzun sürmüyordu. Romanda bir bölüm bitiremeyince kaldığı yeri unuttuğu için bulduğu bu çözümü beğendi. Bir yandan okurken bir yandan radyoda çalan ezgiye kulak kabarttı. Pop müziği sevmese bile özellikle Türk Sanat Müziği çalgılarının kullanıldığı parçaları ilgiyle dinliyordu. Hafta sonu yaklaşmaktaydı. B...

Özelleştirme - Güzelleştirme (!)

Özelleştirme, tanım gereği, kamu mülkiyetindeki bir işletmenin ya da sektörün özel sektöre devrine denilir. Ülkemizde 1980'ler sonrası duymaya başladığımız bir söz olsa bile önemli uygulamalar 1990'lı yıllara rastlar. Aslında kıta Avrupasında ve İngiltere'de 1980'li yılların başlarında büyük kamu şirketleri özel sektöre devredilmiştir. Özelleştirme savunucularının temel dayanakları kamu işletmelerinin, hükümetlerce "arpalık" olarak kullanıldıkları, zarar eder hale geldikleri, verimliliğin düşüklüğü, kamunun sırtında kambur oldukları yönündedir. Bu söylenenlerin hepsinin doğru olduğu kabul edilse bile, ki hararetle özelleştirilmesi gerektiği savunulan Türk Telekom yıllardır kar etmektedir, Tüpraş en büyük sanayi kuruluşudur ve kar etmektedir, gene de mülkiyetin neden özel sektöre geçmesi gerektiğini açıklamaz. Hükümetin kamu girişimleri üzerindeki etkisini azaltmanın tek yolu mülkiyetin değiştirilmesi değildir. Eğer girişimleri (kurum ve kuruluşları) kamu denet...

Aşk Köpekliktir, Ahmet Ümit

Ahmet Ümit polisiye romanları ile ün yapmış. Son kitabı Aşk Köpekliktir ise aşk üzerine yazdığı, polisiye kokan, öykülerden oluşuyor. Özellikle aşk bir cinayettir ve aşk bir ütopyadır isimli öykülerini çok beğendim. Aşk bir ütopyadır öyküsünde tanımlanan dünyada kim yaşamak istemez ki. Ne yazık ki, dünyanın gidişine bakınca, öykünün sonundaki gerçek dünya bizim geleceğimize daha çok benziyor. Son öyküyü, aşk köpekliktir, ise beğenmedim. Sanırım nasıl gelişip sonuçlanacağı ile ilgili fikir değişikliği olmuş yazarken. Bence aşk zamanla olacak bir şey değil. İnsanın tercihine kalmış bir şey de değil. Sevmek, nefret etmek gibi duygularımızı kontrol edebiliriz. Seveceğimiz insanı seçebiliriz. Ancak aşk başka. Aşık olup olmamayı seçemeyiz. Yapabileceğimiz tek şey onu yok saymak olabilir. Çok sağlıklı bir durum olduğunu da söyleyemeyeceğim. Kişiyi tamamen savunmasız bırakan bir durumdur aşk bence. İnsan bir kez savunmasız kalınca diğeri karşısında, kendisini bir kez daha aynı duruma düşürm...

"Kestaneli Lezzet Topları" Tarif

Malzemeler 1 kg Kestane, 2 Adet Çikolata, 10 Kaşık Şeker, Bir Paket Hazır Çikolata Sosu Yapılışı Öncelikle bu lezzetli tatlıyı bulduğu ve yaptığı için sevgili eşim Evren'e teşekkürler. Kestaneleri çizip kaynatıyoruz. Düdüklü tencere kullanırsak daha kısa sürede kaynıyor. Kestaneleri soyduktan sonra karıştırıcıya koyup üzerine şeker ekliyoruz. Şeker ve kestaneler karışınca hamur kıvamına geliyor. Kestane hamurundan küçük toplar yapıyoruz. Toplarımızı bulayacağımız sos için hazır çikolata sosunu paketin üzerindeki tarife göre hazırlıyoruz. Lezzet toplarını, çikolata sosuna batırıp biraz soğumaya bırakıyoruz. Son olarak üzerine istersek hindistan cevizi döküyoruz. Afiyet olsun...

Toplantı Yapmak

Eğer iş hayatının içerisindeyseniz "toplantı yapma"nın ne demek olduğunu bilirsiniz. Hele gündem, genel değerlendirme yapmaya uygun olacak kadar geniş belirlendiyse. Saatler süren, sıkıcı, hiç bir yarar sağlamayan ve hiç bir karar alınamayan süreç başlamıştır artık. İşin güzel tarafından bakarsanız, yöneticinizin haberi varken arkadaşlarınızla konuşup sohbet edebilirsiniz. Üstüne çay kahve içersiniz. Şimdiye kadar katıldığım toplantılardan, verimli geçenleri düşününce ortak özelliklerinin, gündemlerinin çok iyi belirlenmiş olduğunu farkına vardım. Eğer konuşulacak konu iyi ve "sınırlı" belirlenmişse sonuç alınabiliyor. Ancak genelde bu yapılmıyor. "Projenin genel değerlendirmesi" gündemli toplantının başarısızlıkla sonuçlanacağı daha başlamadan bellidir. Toplantısız günler dilerim herkese...

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Hüküm Gecesi / Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Seneler önce okuduğum Yaban'ı saymazsam Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan okuduğum ikinci roman oldu Hüküm Gecesi. 1926'da yazılmaya başlanılan eser, 1927'de yayınlanmış. Roman Osmanlı'nın son dönemine tanıklık eden Ahmet Kerim adlı kurgu karakterin gözünden anlatılıyor. İttihat ve Terakki'nin kabinenin içinde yer almadığı hükümet, sopalı seçim, Hürriyet ve İtilâf'ın kurduğu hükümet, Trablusgarp bozgunu, Uşi Anlaşması, Balkan bozgunu, Bab-ı Ali baskını... Anlatılsa roman olur denilen bir dönem, Hüküm Gecesi'nin tarihsel arka planı.  Romanın başkahramanı Ahmet Kerim'in Yakup Kadri'ye benzerliği dikkat çekici. Öyle ki romanın bir yerinde Ahmet Kerim İstanbul'un Sodome ve Gomore'yi andırdığını söylüyor, ki hepimiz Y. Kadri'nin aynı adlı romanını hatırlıyor. Y. Kadri'nin yaşam öyküsüne baktığımda o tarihlerde, tıpkı Ahmet Kerim gibi, gazetelerde çalıştığını okudum. Kurgu karakterler dışında Ali Kemal, Süleyman Nazif, Rıza Tevfik, Ahmet ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Rangers - Fenerbahçe maçı devre arası yorumlarım

Blogumda futbola dair yazı sayısı fazla değil. Böylesini ise ilk kez deniyorum. Saat itibariyle 14 Mart 2025'e girdiğimiz bu dakikalarda, İstanbul'da 3-1 kaybettiği maçın rövanşında en az iki farklı galibiyet arayan Fenerbahçe'nin ilk yarısını 1-0 önde bitirdiği maçın devre arasına dair görüşlerimi kayda geçiriyorum. İlk yarıyı tek cümle ile özetlemem gerekirse, iyi oynamasak da golü bulduk, derdim. Rangers'ın oyunun kontrolünü elinde tuttuğu, arada kalemizde tehlikeli pozisyonlara girdiği, bizimse bir türlü organize ataklar geliştiremediğimiz bir ilk yarı izledik.  İkinci yarıda, uzatmalara gitmek için iki farklı galibiyet şart. Başka bir ifade ile, gol yemeden en az bir gol daha bulmalıyız. Talisca ve El Nesri gibi her an skora katkı yapabilecek oyuncuların olduğu Fenerbahçe, bunu başaracaktır.  Maç sonu yorumlarımı da sıcağı sıcağına kaydedeceğim. 

kar ve

Gördüğünüz fotoğrafı 2020 yılı Ocak ayında Ankara'da çekmiştim. Bu kadar çok olur mu bilmiyorum ama hava tahminleri yanılmazsa, salı ya da çarşamba günü İstanbul'a 2025'in ilk karı yağacak.  Şubat tatilinde yağmayan kar, okulların açıldığı ilk haftayı beklemiş gibi  görünüyor.  Yağmur yağdığında bile kilitlenen trafik, kar ile ne hale gelecek göreceğiz.  İkinci dönemde tüm öğrencilere başarılar diliyorum.  Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun. 

Psikopati / Saul Black

Polisiye romanların klişeleriyle dolu, Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz "kahretsin", "aman tanrım", "kahrolası" kalıplarının bolca kullanıldığı çevirisiyle mısır patlağı tadı veren bir kitap Psikopati. Saul Black'ten okuduğum ilk ve büyük olasılıkla son eser. Vaktinizi daha iyi eserleri okumak için kullanmanızı öneririm. 

Çobanoğlu Restaurant / Eymir Gölü - ANKARA

Senelerdir gidip geldiğim ve her seferinde huzur bulduğum Eymir Gölü ile ilgili ayrıntılı rehber hazırlama işine giriştiğimde, göl kıyısında yer alan mekânları ayrıca tanıtmam gerektiğini fark ettim.  Göl çevresinde araç trafiği tek yönlü olunca, Çobanoğlu'na araç ile ulaşmak epey sürüyor. Gölbaşı tarafındaki kapıyı kullanarak göl kıyısına girdiyseniz, göl çevresindeki turunuzun şık bölümünün son tesisi Çobanoğlu. Adını, geniş bahçesindeki Çobanoğlu çeşmesinden alan bu tesis, kahvaltı, gözleme, ızgara çeşitleri ve sıcak-soğuk mezeleri ile sağlam bir mutfağa sahip.  Eymir gölü, genişçe akan ve kıvrımlarla ilerleyen bir nehre benziyor, haritadan baktığınızda. Bu yüzden, Çobanoğlu'nda otururken küçük bir göl görüyorsunuz. Göl kıyısındaki diğer tesisler ise Çobanoğlu'ndan görünmüyor.  İster bahçesinde oturun, ister soba ile ısıtılan içerisinde çok keyif alacağınızı düşünüyorum Çobanoğlu'nda. TRT tarafındaki kapıdan, yürüyerek ya da bisiklet ile, trafiğin tersi yön...