Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Vedat Türkali'nin Kayıp Romanlar kitabını okuyunca, yayınlandığında bir türlü okumaya fırsat bulamadığım, Güven'i okumaya karar vermiştim. Uzun uğraşlar sonunda ilk cildini bitirmeyi başardım. Sorun kitabın uzunluğu. İlk cilt 3 kitaptan oluşuyor ve 750 sayfanın üzerinde. Böyle olunca yanında taşımak için bile ağır hale gelmiş kitap.
TKP'nin kuruluş yıllarından başlayarak 1944'e kadar geliyor ilk cilt. Türkali'nin, okuduğum, her kitabında olduğu gibi ön planda aşk öyküsü, arka planda ise Türkiye gerçeği. Uzun araştırmalar sonrası yazmış kitabı Türkali. İlk ciltte en dikkat çekici olan İstanbul'da 40'lı yıllarda varolan tramvay hatları. Neredeyse her yere tramvay ile gidiyor romanın kahramanları. Bir de romanın erkek kahramanlarının tutarsızlıkları. "Devrimci" olduklarını söyleyen gençler, kız arkadaşlarını aldatmaktan geri durmuyorlar. Gerçi sonradan pişmanlıklar duyuyorlar.
İkinci cildi okumaya başladım. Türkiye nerelerden geçmiş. Neler yaşanmış. Merak edenler için öneririm. Bugünün ilerici gazetesi Cumhuriyet'in ikinci dünya savaşında Nazi yanlısı yayınları da ayrıca ibret verici.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.