Bu günlerin "sıcak konusu" Avrupa Birliği (AB). İşin politik tartışmasına girmeyeceğim. Doğrudan yabancı yatırımların beklenmedik ölçüde artacağı, serbest dolaşım ile iş gücümüzün Avrupa kapılarına dayanacağı, AB'nin Hristiyan Klubü olduğu gibi konularda uzun uzun yazılabilir ancak bunlara gelene kadar, kendini en "Avrupalı" sayanlara bir sorum olacak.
Şehir içerisinde kaç kilometre bölü saat hızla gidiyorsunuz araba kullanırken? Hemen yanıt vermeyin. "Şehir içi" tanımına Ankara'daki Eskişehir yolu, hani şu 3 gidiş 3 geliş olan, Konya yolu, hani 5 gidiş 5 geliş olup üzerinde neredeyse hiç trafik ışığı kalmamış olan, yollar da dahil. Bu yollarda da bir çok yerde "azami" hız sınırının 50 km/saat olduğu yazar. Ben, bu "azami" yani en fazla, hız sınırına olabildiğince uymaya çalışıyorum. "Olabildiğince" diye yazdım çünkü 50 km/saat hız ile araba sürmek hiç de kolay değil. Bu hız, izin verilen en yüksek hız olmasına karşın en sağ şeritte gitmek bile zor oluyor.
Şimdi gelelim işin sıkıntılı yerine. Avrupa'ya gitmişler bilir. Gitmemişler de defalarca dinlemişlerdir. Avrupa'da hız sınırını aşmayı düşünmek bile suç sayılacak neredeyse. Ben kendi şahit olduğum bir olayı anlatıp bu yazıyı bitireyim.
Gecenin 3'ü. Münih'te Leopold Str. (ismini yanlış yazdıysam kusura bakmayın) üzerindeki küçük sokakların biri. Trafik ışığı var ve yayaya kırmızı yanıyor. Yol dümdüz, her yer görünüyor ve hiç bir araç yok. Hatta benim ve ışıkta bekleyen bayanın dışında insan da yok ortalıkta. Işıkta bekleyen bayanın sırtı bana dönük olduğu için beni görmüyor. Ancak tüm bunlara karşın ışığı bekledi bayan. Ben de o zaman anladım ki mesele kanun çıkartmakla olmuyor. Uygulama önemli ve bunu yapacak olanlar da bizleriz...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.