Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Büyük usta Türkali ile tanışmam "Bir Gün Tek Başına" ile olmuştu. O kadar derinden etkilenmiştim ki, diğer kitaplarını da, deyim yerindeyse, bir solukta okudum. Mavi Karanlık, Yeşil Çam Dedikleri Türkiye ve Tek Kişilik Ölüm romanlarını okuduktan sonra bir süre beklemem gerekti. 1999 yılında çıkan Güven'i halen okuyamadım. Kayıp Romanlar'ı okurken bir sonra okuyacağım kitabı da biliyordum: Güven.
Türk romancılığında saygın bir yeri olan Türkali, son romanında da aynı akıcı dili kullanmış. 1919 doğumlu olan yazar, yaşamını büyük sıkıntılar içerisinde geçirmiş. Bir süre Londra'da yaşamak zorunda kalmış. Kayıp Romanlar, Güven'de bıraktığı yerden başlıyor. Türk siyasi yaşamını romanlarının arka fonu olarak kullanan yazar, bu özelliğini korumuş. 1990 yıllarda, SSCB dağıldıktan sonra, Türk solunun yaptığı özeleştiriler, Ermeni ve Kürt sorununa yaklaşımlar derinlemesine analizlerle anlatılmış. Özellikle Stalin ile ilgili net tespitler yapılmış.
Türkiye'nin yakın tarihine ışık tutacağına inandığım bu romanı herkese öneriyorum.
Türk romancılığında saygın bir yeri olan Türkali, son romanında da aynı akıcı dili kullanmış. 1919 doğumlu olan yazar, yaşamını büyük sıkıntılar içerisinde geçirmiş. Bir süre Londra'da yaşamak zorunda kalmış. Kayıp Romanlar, Güven'de bıraktığı yerden başlıyor. Türk siyasi yaşamını romanlarının arka fonu olarak kullanan yazar, bu özelliğini korumuş. 1990 yıllarda, SSCB dağıldıktan sonra, Türk solunun yaptığı özeleştiriler, Ermeni ve Kürt sorununa yaklaşımlar derinlemesine analizlerle anlatılmış. Özellikle Stalin ile ilgili net tespitler yapılmış.
Türkiye'nin yakın tarihine ışık tutacağına inandığım bu romanı herkese öneriyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.