Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Ne yalan yazayım sonucun böyle olacağını tahmin ediyordum. Bir kent düşünün ki tüm herşeyini futbol üzerine kurmuş olsun. Futbolu sadece bir spor olarak görmeyen bir ülkede küçük bir Anadolu kentinde hayat futbol üzerinden akıyorsa o kentin çocuklarının kendi seyircisi önünde oynaması mı daha güç yoksa dış sahada mı?
Trabzon'un ve Trabzonspor'un sorunu, Türkiye'de futbola bakışın değişmeden çözülemez. Zamanında Hami Mandıralı'nın bir açıklaması vardı. Gol kaçırınca sokağa çıkamıyorum diye. Bir dönem İspanya'da oynayan Tayfun ile Nihat kaybettikleri bir maç sonrası dışarıda yemek yiyorlarmış Sen Sabastiyan'da. Taraftarlar hesaplarını ödemiş. "önemli değil bir dahakine kazanırsınız" demişler.
İnsanların futbola bakışı sakat Türkiye'de. Birey olamamış insanlardan oluşuyor ülkemiz ne yazık ki. Durum böyle olunca "aidiyet" çok önemli oluyor. Memleket, okul, meslek, takım bunlarla kişiler bir yerlere ait olma gereksinimlerini karşılıyor. Transfer zamanları " Şu futbolcuyu alacağız", "Onu göndereceğiz" diye konuşan çok taraftar görürüz. Konuşmaları bakınca takımda görevi olduğu düşünülür böylelerinin. Oysa klübe üyelikleri bile yoktur çoğunun. Aynı şekilde maç öncesi ya da maç sonrası teknik direktör gibi açıklamalar yapar. "İyi oynamadık. çok da çalışmıştık" diye. Kazanınca "nasıl yendik" der, kaybedince üzülür, kahrolur. Oysa tonla para almış insanlar iyi oynarsa takım kazanmakta, tersi durumda kaybetmektedir. Kazanırlarsa oyuncusundan teknik adamına herkes pirim alır. Kaybedince ceza görürler. Taraftara ise kimse ne para verir ne ceza. Amigoları anlamak daha olanaklı. Bu işten para kazanıyor adam. Ama sade taraftarı anlamam mümkün değil. Kahvede tartışmaya girip kavga eden kişiler bile var "takımı" için.Futbolun bir eğlence, bir spor olduğunu anlayabilecek miyiz bir gün? Benim hiç umudum yok.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.